Ağustos 2009’da Radiohead’in Prag’daki konserine gittiğimde o konserin çok sayıda izleyici tarafından kameraya alındığını ve daha sonra ortaya bu görüntülerden bir film çıkacağını bilmiyordum. Cep telefonlarının henüz gelişmiş kameralara sahip olmadığı bir dönemdi ve insanlar telefonla konseri çekip sosyal medyada canlı yapmak yerine tam manasıyla kendinden geçip müziğin akışına kapılabiliyordu hâlâ. Güzel günlerdi vesselam.
Uzatmayalım nasıl o gün Radiohead’in o muhteşem konseri çok sağlam bir konser filmi olarak tarihe kaldıysa (YouTube üzerinden izleyebilirsiniz) Mor ve Ötesi’nin 28 Mayıs’ta İnönü Stadyumu’nda verdiği konser de 20’ye yakın profesyonel kameraman sayesinde ve Recep Yılmaz yönetmenliğinde yine çok sıkı bir filme dönüştürülerek tarihe kalmış. Üstelik Radiohead’in ya da benzeri sayısız konser filminin aksine küçük ekranda değil, dev perdede, sinema salonlarında izleme lüksüyle. Bu filmin bir ilk olup olmaması çok da önemli olmamakla beraber, hafızamı ne kadar zorlasam da salonlarda gösterimi yapılan bir konser filmi anımsayamadım doğrusu. Elbette Türkiye ölçeğinde, yerli bir grup ve sanatçı anlamında, yoksa dünyada çok sayıda ve farklı üsluplarda örneği var. “Tamiri Mümkün”ün bir “rock konseri” filmi de olduğunu düşünürseniz bu her anlamda benzersiz bir seyir deneyimi vaat eden bir iş.
GECENİN 100 DAKİKASI…
Ben ne yazık ki 28 Mayıs’taki tarihi konseri kaçırdım ve hiç belli etmesem de içimde kalmıştı, bir hayli. O yüzden filmi çok merak ediyordum ve ilk gösterimi için yapılan özel geceyi kaçırmadım. Konsere giden bazı izleyicilerin stadyumundaki ses düzeninden şikayet ettiklerini hatırladığım için filmi bir de o gözle izledim (ya da o kulaklıkla dinledim demeliyim belki) ve en azından sinemada o ses problemini yaşamadım; belki salondan salona fark edebilecek bir durumdur bu da, ne de olsa konser olduğu için bu filmde ses belki de görüntüden bile daha önemli.
“Tamiri Mümkün” tüm konseri içermiyor; yaklaşık 100 dakikaya varan süresiyle 28 Mayıs gecesinin büyük bir kısmı montajlanarak oluşturulmuş bir film ve bazı kısımlar dışarıda bırakılmış. Anladığım kadarıyla dışarıda bırakılan kısımlardan biri de stadyumdaki seyircilerin sesle ilgili protestoları ve bu protestolara karşı grubun sözlü olarak verdiği yanıtmış, konsere giden arkadaşların bana film sonrası anlattıklarından hareketle söylüyorum. Tahminimce montaj sırasında bu bölümlerin filmin akışını aksatacağı düşünülmüş olmalı (ki eminim konserde de istenmeyen bir durumdu bu ve orada da akışı bozan bir gelişmeydi) ama yine de belki jenerik sonrasına bu bölümleri de koymak çok ilginç olabilirdi, madem böyle bir durum yaşandı…
SALONDA RİTİM TUT!
Konser filmi çekmek aslında hiç de göründüğü kadar basit değil, ya da şöyle düzeltelim, göründüğünden çok daha zor. Bir kere hiçbir şeyin tekrarı yok, ne çekerseniz o anda çekmek zorundasınız, kaçırdığınız bir an olduysa geçmiş olsun, o ‘şey’ filminizde olmayacak demektir. İkincisi canlı yayın mantığıyla çekseniz de sonrasında montaja girdiğiniz için canlı yayında kabul edilebilecek aksaklıkla burada kabul edilemez. Belki biraz teknik olacak ama anlatmaya çalışayım dilim döndüğünce; diyelim canlı yayın sırasında yönetmen olarak seçtiğiniz kamera yanlış bir hareket yaptı ve siz de acilen başka bir kameraya geçiş yaptınız, canlı yayında olur böyle kazalar. Benzer bir yanlış kamera hareketini canlı yayında kullansanız da (çünkü mecbur kaldınız, canlı ne de olsa) montajda kullanmazsınız, çok büyük bir hata olur bu. Tüm bunları göz önüne alırsak Recep Yılmaz çok iyi bir çıkarmış ve 20’ye yakın kameranın konser boyunca yakaladığı ayrıntıları final montajında bir araya getirerek alnının akıyla ilk uzun metrajlı filmini kotarmış.
Şimdi asıl soru şu: salonlarda izleyicinin tepkisi, ruh hali, katılımı nasıl olacak? Aslında ilk gösterimde izleyicilere dağıtılan (bilmiyorum bu vizyon gösterimlerinde de dağıtılır mı? Belki gişeden verilebilir) ve uçaklardaki güvenlik kartlarını anımsatan ‘Film İzleme Kılavuzu’nda bazı ipuçları verilmiş. Örneğin şöyle deniyor bu kartlarda: “Sadece bu filme özel, bağır, omuzları salla, alkışla, ritim tut, dans et!” Cep telefonu kullanmak, telefon ışığıyla atmosfere katkıda bulunmak, selfi çekmek, tüm bunlar serbestti ilk gösterimde ve yukarıda saydıklarımın hepsi de yaşandı, çok da güzel oldu. Eğer seyirci salonlarda da bunları yaparsa film amacına ulaşmış demektir, zira en büyük hedef 28 Mayıs konser atmosferini salonlarda yaşatmak, aynı coşkuyu tattırmak. Farklı bir deneyim olduğunu söylemiştim, değil mi? Yaşamadan bilemezsiniz, bence bir şans verin.
“BİR DERDİM VAR DEMELİYİZ”
Filmin ilk gösteriminin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’nın da katılımıyla Kadıköy’deki Süreyya Operası’nda yapılması da bir kaç düzeyde manidardı bana sorarsanız. Öncelikle konser Avrupa Yakası’nda, Boğaz’ın hemen kıyısındaki İnönü Stadyumu’nda yapılmıştı ve filmin ilk gösterimi de Boğaz’ın karşı yakasındaki bir mekanda yapılarak aylar öncesinin yankısını veriyordu sanki. Ayrıca Süreyya Operası ve Kadıköy semti Mor ve Ötesi üyelerinin şahsi biyografilerinde önemli bir yer tutuyor; bir kısmı malumumuzdu (örneğin Kerem Kabadayı’nın sahnede anlattığı gibi grubun Beyoğlu-Kadıköy aksında kurulduğunu bilenler biliyordu) bunun ama bir kısmını bilmiyorduk elbette. (Burak Güven’in anne babası bu salonda evlenmiş örneğin.) Tabii ki binanın güzelliği ve aslen bir opera binası olarak inşa edilse de yıllarca sinema olarak kullanılması müzik ve sinema birlikteliğini temsil eden “Tamiri Mümkün” için çok yerinde bir tercihti.
Film öncesi sahnede izleyiciye hitap edenlerden biri de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu idi ve Mor ve Ötesi şarkılarına atıf yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
“Burada olan herkesin bir derdi vardır diye düşünüyorum. Şunu söyleyeyim, bu ülkede tamiri mümkün olmayan bir dert yok. Her derde çare buluruz ama dertlenmeliyiz, kesinlikle ‘Bir derdim var’ demeliyiz ki çözümün birer neferi olalım. Aşacağız, az kaldı, adaletin yaşamımızın temel unsuru olduğu süreci hep birlikte yakalayacağız.”
https://morveotesi.com/tamirimumkun