Bizim de yoldan gönül rızasıyla çıkışımız nasıl görmezden gelinebilir ki? Bazen hızımızı alamayıp kendi kaygılarımız yetmiyormuş gibi başkasının kaygı eksiğini de kapamanın telaşına düşmemiz yardımseverliğimizle de açıklanabilir. Kaygısı olmayana kaygı yardımı deyince kuşkusuz “Birileri bir şeyleri düşünmek zorunda ki birileri bir şeyleri düşünmesin.” diyen Ferhan Şensoy’un ömrünü milyonlarca insanın yerine kaygılanarak geçiren insanları anımsattığı ifadesi geliveriyor. Olumsuzluklarla uzlaşmak yerine kaygıyla barışmayı yeğlemiş olmak bu bakımdan bazı insanları hayatımızda özel bir yere koyuyor.
Toplumun geniş kesimlerince benimsenmiş ayrıntılarda bir tuhaflık fark ederek bunun altını çizmek istediğinizde büyük tepkilerle karşılaşabilirsiniz. Bunun toplum içinde gelişimi tamamlanamamış konularla da ilgisi var, bu tuhaflıkların öznesi olan kişilere duyulan sempatiyle de. Yine de bir kesim, bu olumsuz tabloyla uzlaşmayı reddettiği için şanslıyız. İnsanlara bu garip durumu açıklamanın çeşitli yolları olsa da tüm dünyada en yaygın uygulama bunu mizah diliyle ortaya koymak oluyor. Ancak bazıları kaygılara eşlik etmek yerine burayı da şekillendirmek istiyor. Çünkü her konuda olduğu gibi bu konuda da bir fikrimiz var. Ferhan Şensoy da pek çok sanatçı gibi bu konuda bazı kesimleri mutlu edememişti. Kimsenin mizah yapmasına itirazı yoktu. Ama bunu kimsecikleri eleştirmeden yapması gerektiğini düşünenler vardı. Eleştiri bile kabul edilebilirdi bir yere kadar. Ama kimi eleştireceğine karar vermek isteyen insanlar vardı bir yandan. Belki de en iyisi mizahı hiç kullanmadan güldürmeye çalışmaktı. Bugün yapıldığı gibi…
İnsanı tüketen her ayrıntının Ferhan Şensoy’la bir derdi olmuş mutlaka. Her bakımdan normlarla kurduğu gergin ilişki belleğimizdeki öfkeli imajını yıllarca koruyacak bir derinlik oluşturdu. Yıllar önce katıldığı bir televizyon programında programa telefonla bağlanan bir izleyici ona nasıl konuşması gerektiğini de söylemişti. Onun ne dediğini anlamaya çalışmak yerine kullandığı sözcüklerin estetik değerine vurgu yapmak yeryüzünde “sokak” kavramının küçük bir azınlığa özgü olduğu hissini uyandırıyor. O” az gelişmiş” azınlığı da uyararak geniş kesimlerin sahip olduğu “asil” duruşun bir parçasına dönüştürme eğilimini kendine görev edinen insanlar çok uzağımızda değil. Hele ses tonundaki öfkenin gerekçesini önemsemeden diyafram dersleri verme eğilimini saymayalım bile. Ve hatta bazı kitaplarıyla ilgili ona, nasıl yazması gerektiği konusundaki düşüncelerini ulaştırma ihtiyacı hissedenler de olmuştu. “Elveda SSK” kitabında Şensoy’a roman kahramanının aklından geçenlerin hesabını verdirmiş bir toplumun neferleri olduğumuzdan bazılarınızın haberi yoktur, biliyorum.
Genel kültürün popüler kültürle aynı koltukta yolculuk etmek zorunda olduğu bir yaşam kuşkusuz herkese ağır geliyor. Genel olanın popüler olması ve popüler olanın itibar açısından kuşku uyandırması bile çekiciliği ortadan kaldırmaya yetmedi bugüne dek. Bu yüzden bir sıkıntıyı mizah yoluyla aktaranın bunu öncelikle içselleştirdiği tepkiyle yaptığını unutabiliyoruz. Oysa Ferhan Şensoy, oyunları ve kitapları dışında güncel bir formla dizayn ettiği ‘Ferhangi Şeyler’de, yıllarca anlattığı her şeyin zihninde köpürttüğü öfkeyle şekillendiğini gizlemeden, olup bitenlere nasıl tahammül edilebileceğini göstermekten hiç çekinmedi. Toplumsal çarpıklıklara katlanmakla ancak alay edilebilirdi, o da öyle yaptı. Kişisel çıkar ilişkilerinin görmezden gelindiği bir topluma bunu insan olma ve birlikte yaşama eylemiyle uzlaşamayacağını anlatmanın en güçlü yolu onu karikatürize etmekten, itibarını düşürmekten geçiyordu. Ama biz istersek, onun sözcük seçimlerindeki ayrıntılara takılmayı daha öne çıkarabiliriz pekâlâ; buna kim karışır! Oysa, söz gelimi argoyu toplumsal alışkanlıklar üzerinden, altı çizilen sıkıntıyı anlatma eğilimi olarak, öfkenin ve tepkinin dili olarak, kısacası bir ünlem olarak algılamak istememize neyin engel olduğunu daha ayrıntılı düşünmek zorundayız. Evet, bir şeyler odaklanmamız gereken noktaların yönünü değiştiriyor.
Bugün artık insanların birbirine saygı göstermemesini bir kaygı gerekçesi olarak içselleştirmeyen, dilin nitelikleriyle kirletilmesine aldırmayan, toplum için tehlikeli olabilecek ticari örgütlenme biçimlerinin altını çizme gereği duymayan bir gülmece özendirilmek isteniyor. Kaygılarımıza eşlik etmek şöyle dursun, küçümsenip dışarıda tutulmaya çalışılıyor. Oysa hiyerarşinin genel işleyişini desteklemeyi reddeden, dolayısıyla egoyla alay etmeyi sürdüren bir mizah duygusunun eksikliğini yaşıyoruz. Bu sıkıntıya bir süre daha Ferhan Şensoy’la online katlanabileceğimiz için şanslı bile sayılırız.