Maaşlı çalışmak ya da esnaf olmak… İşte bütün mesele bu. İki grup arasında dünyaya bakışta çok büyük fark varmış. Ya da bana öyle geldi, bilemiyorum ama maaşlı çalışırken hiç fark etmediğim birçok şeyi fark ettim esnaflıkta. Kabul, belki de benim dikkatsizliğim ya da hayata bakışımdaki bir eksikliğimdir. Ama yine de sanki başka bir dünyada yaşıyorum yazar kasanın arkasına geçtikten sonra.
Evet, söylendiğine göre Lidyalılar bulmuş parayı ama aslında sadece ‘değiş-tokuş’a yeni bir soluk getirmişler. Ticaret denen şeyin temelde gayet ilkel bir şey olduğunu yeni yeni anlıyorum. Siz bir mal üretiyorsunuz, bunu satıyorsunuz, sonra elinize geçen para denilen araçla gidip ihtiyacınız olan ya da istediğiniz ve kazancınızın yettiği şeyleri alıyorsunuz. Kısacası ‘değiş-tokuş’tan pek farkı yok. Sadece arada para aracı var ve bu araç sürekli onun elinden bunun eline geçip duruyor. Para, size sattığınız malı ‘değiş tokuş’a nazaran daha çok şeye çevirme imkanı tanıyor. Aslında maaşlı çalışırken de durum buymuş da ben anlamamışım işte.
MALİYECİLERİN ZİYARETİ…
Bu arada geçenlerde maliyeciler geldi dükkana. Açıldığımızdan beri ilk gelişleriydi. Ben de hayatımda ilk kez maliyecilerle tanışmış oldum. Kibar davranışlar sergileyen iki kişiydiler. Bizim yeni bir dükkan olduğumuzu ve deneyimsizliğimizi de anlamış gibiydiler. Kestiğimiz fişleri ve yazar kasadan çıkan “Z raporlarını” istediler. Elime geçen ilk Z raporunu verdim. Yeni açıldığımız için zaten Z raporlarında yer alan meblağlar pek yüksek değil. Maliyeci arkadaş verdiğim Z raporunda yer alan verilere göre az nakit fişi kesildiğine dikkat çekerek bunun nedenini sordu. Cevabı basitti benim için, çünkü nakit ödeme yapan yok denecek kadar azdı. Ülkedeki ekonomik koşullar zaten ortada olduğu ve az da olsa kesilmiş nakit fişi bulunduğu için maliyeci arkadaşlar da soruda çok ısrar edemediler. Ama alışveriş nakitle olmasa da arada sırada nakit fişi kesmemi salık verdiler. Ben de neden bilmem ama onları anlayışla karşıladım. Gerçi almadığım paranın vergisini ödememi söylemişlerdi ama olsun. Yine de neredeyse kimsenin nakit vermediğine inanmak kolay olmasa da gerçek ne yazık ki böyle.
ÇOCUKLAR VE EBEVEYNLER…
Bu arada esnafın en büyük sorunlarından biri de 6 ila 10 yaş arası zamane çocuklarıymış. 6 yaşından küçükleri bunun dışında tutuyorum, çünkü çoğunluğu o yaşlarda ne yaptığının çok da farkında olmuyor. Ama 6 yaşına gelmiş, okula başlamış çocukların üstelik ebeveynleri de yanlarındayken dükkanda dekor olarak kullanılan her şeye el atması hatta kırıp dökmesi insanı deli ediyor. Saksıdaki çiçeği çatırt diye kırıp koparan çocuk gördü bu gözler. Ama tabii esnaf olmanın gereği, çocuğun anne babasına, “Aman hiç önemli değil, çocuktur, meraklı zamanı şimdi” falan gibi sözlerle üstelik bir de sırıtarak konuşuyorsunuz. Hiç üzülmüş görünmemelerine rağmen bir de onları teselli ediyorsunuz. Oysa içinizden geçen hiç de böyle değil tabii. Çocukları çok seven bir adam olarak çocuk düşmanı olma yolunda ilerliyorum resmen. Özellikle 6-10 yaş arasına fena gıcık olmaya başladım. Ama anne babanın da burada sorumluluğu var tabii. Biz çocukken bir dükkana girdiğimizde veya misafirliğe gittiğimiz evde merak ettiğimiz bir şey olursa ona dokunmak için ya izin alır ya da bir cesaret dokunulmaması gereken bir şeye yaklaştığımızda ebeveynimizin bir bakışıyla anında vazgeçerdik. Şimdiki çocuklar gibi ana babalar da bir başka. Onlar da zamane ebeveynler işte.
Hop bir dakika, müşteri geldi. Zaten yazı da uzamaya başladı. Bu haftalık bu kadar olsun, haftaya görüşmek üzere, hepinize hayırlı işler.