Kendilerine değer vermeyen kişilerin çoğunluğundan oluşan bir toplumun gündelik yaşamı nasıl olabilir? Örneğin, trafikte, sokakta, çarşıda – pazarda birbirine nazik, saygılı davranabilir mi? Ticarette, alışverişte, hizmet sunumunda dürüst, yardım etmeye odaklı, özverili davranma ihtimali nedir? Bu sorulara olumlu cevap vermemiz mümkün değil.
Peki böylesi bireylerin çok olduğu bir toplumdan nasıl yöneticiler çıkabilir? Bu kişiler hangi söylemlerin peşinden gider? Elbette içinde bulundukları aşağılık kompleksinin hissettirdiği değersizlik acısını uyuşturan popülist, hamasi, güç odaklı, onları pohpohlayan kişilerin peşinden gitme olasılıklarının çok yüksek olduğunu kestirmek zor olmasa gerek.
Düşük özdeğer ve özsaygı toplumlarının, kendilerini içinde bulundukları psikolojik çıkmazdan çıkaracağına inandıkları liderlere biat etme, onları yücelterek insan üstü özellikler atfetme eğilimleri güçlüdür. Bu nedenle böyle liderler tarafından ezilmeye, sömürülmeye tahammülleri yüksek, yolunda gitmeyen meselelere itiraz etme refleksleri zayıftır.
Bu bireylerin değersizlik duygularını yatıştıran, saygın hissetmelerine destek olan, kendilerine bir tür “kimlik” kazandıran “ideolojik topluluklara” girmeye ve buradaki ilişkileri kullanarak güç devşiren topluluk önderine biat etmeye eğilimleri olabilir. Bu kişiler, bu tür ortamlarda sömürülmeye, istismar edilmeye, “iyilik ambalajına” sarmalanmış ama özünde yıkıcı düşüncelere hizmet etmeye açık hale gelebilirler.
Özdeğeri ve özsaygısı düşük bir toplumun demokrasi, özgürlük, insan hakları, eşitlik, adalet gibi kavramlara bakışı ve bunlarla ilgili talebi, beklentisi ne olabilir? Kendini değerli, saygın görmeyen insanların bu kavramlarla ilgili ciddi düzeyde bir “derdi” olacağını söylemek eşyanın tabiatına ters düşer.
NE YAPMALI?
İster kendini takdir, isterse de kendini değerli bulma anlamında sorunu olan bireylerin gerektiğinde profesyonel destek almalarında yarar var. Bu algıları zedelenmiş kişilerin umutsuz olmasına gerek yoktur; bireysel destek ile bunun onarımı mümkündür. Ancak toplum düzeyinde özsaygısı ve özdeğeri güçlü bireylerin çoğalması için çok daha fazlasına ihtiyaç var:
Eğitim politikalarını bilimin ve felsefenin ışığında sorgulama yapabilen özgür düşünceli bireyler yetiştirecek seviyeye taşımak,
Gerek eğitimci niteliği gerekse okul kalitesi ve gelişim olanakları açısından oldukça dengesiz olan şartları hızlı bir şekilde iyileştirmek ve fırsat eşitliğini her bölgeye yaymak,
Ebeveyn tutumlarının çocuk açısından destekleyici, demokratik, dengeli (aşırı koruyucu, ilgisiz ya da fazla sıkı olmayan) seviyeye gelmesini sağlayacak eğitim programları düzenlemek,
Tüm kamu kurumlarında ve hatta dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşa kendini saygın ve değerli hissettiren yaklaşımları benimsemek ve iş yapış sistemlerini hızlı ve düzgün çalışır hale getirmek,
Refahın tüm kesimlere adil ve makul dağılacağı yönetim ve ekonomi politikalarını hayata geçirmek gerekiyor.
Görüldüğü gibi, bireylerin ve toplumun özdeğer ve özsaygı algısını güçlendirmek için uzun soluklu, kararlı ve tutarlı adımlara gereksinim var. Bu alanda kaybedilen zaman hem bireyin hayatını hem de toplumsal atmosferi son derece boğucu hale getiriyor. Bu boğucu atmosferi dağıtacak adımlar atmadan yüzü gülen, birbirine düşünceli davranan, geleceğinden umutlu, üretken insanlar ülkesine dönüşmemiz mümkün değil. Zira değersizlik; ne bunu yaşayanın hayatına ne de topluma bir değer katar!