➤ Yazarlar

Mikrofon önemli

Bağıra çağıra yaptığı telefon konuşmasına, bir anlamda herkesi davet eden insanlarla karşılaşmışsınızdır sanırım. Bu mecburi katılım içinde duygudan duyguya geçiş yaparken, her misafir birbirini süzer. Ve hikaye başlar. Mikrofon yoktur.

Evet, yalnızsam ve biraz da vakitliysem yapacaklarıma, bazen dalıyorum öykünün içine. Dinliyorum. Telefonun diğer ucundakini hayal ederek, bir romanı okur gibi. Kızgın bir kadın. Üzgün bir adam. Belki dertli bir anne. Bir göz teması ile ben ve diğerleri hissettiklerimizi vuruyoruz yüzümüze. Şaşırıyoruz. Olmaz diyoruz. Gülüyoruz, saklayarak bakışlarımızı. Harika bir iletişim bu. Tanımadığın kişilerle ortamın enerjisine katkıda bulunuyor, bir parkta daha önce görmediğin insanlarla yoga seansına katılmış gibi güneşi selamlıyoruz telefon kapanınca. Ama işte her zaman bu kadar basit ve kolay yürümüyor bazen kabulleniş. Çok da boş vermiş olamıyorsun. Rahatsız ediyor. Ediyor cidden. Çünkü mikrofon yok.

Daha yeni geçenlerde, başlıyor arka masadaki adam konuşmaya. Duyuyoruz. Kulağı olan duyuyor zaten. Yurt dışında oğlu. Doğum günü nedeniyle bağlanıyor ona. Üç arkadaşı daha yanında. Yediğinden bir çatal alırken, telefonu da yaslıyor bardağa. Görüntülü. Kamu spotu gibi hikaye. Bu sefer hayal gücümüzle kiminle konuştuğunu, nasıl biri olduğunu bulmamıza da yok gerek. Telefonun ucundaki tam karşımızda. Tanışalım.
Yakışıklı, tatlı bir çocuk. Adı Taner. Babası aramış, sevinmiş. Gününü anlatıyor. Tam arkadan el sallayacağım komi önüme geçiyor. Ama işte biz de dalmışız eski dostlarla. Hani ilgisiz gibi olmayalım da Taner’e. Bizde de konu çok, birikmiş. Senin çocuk ne yaptı diye soruyor biri. ‘Bu ara….’ diye başlıyorum söze, bakıyorum Taner şikayetçi soğuklardan. Pardon ya burası sıcak diyesimiz geliyor, o kadar masadan biri gibi yani. Arkadaşım annesinin tahlil sonuçlarından bahsediyor. Durum biraz kritik. Fikir yürütüyoruz. ‘Telefonda doktor…..’ diyor tam öteki. Masadaki diğer amcalar laf atıyor Taner’e. Bizim masanın sorusunu sanki arka masa yanıtlıyor gibi bir ortam. Geçiyor dakikalar. Ses çok. Çaprazdaki arkadaş bağırıyor bana, öğretmenin adı ne? Taner’in babası cevap veriyor. ‘Happy Birthday Taner, happy birthday to you’. Bizim ayaklar tempoda. Garsona soruyorum, pasta yok mu. Üflerdim ben. Temsilen. Öpücükler. Onlarca güzel dilekler. Hedeflere yönelik temenniler. Özlemler. Vedalı cümleler. Ona selam. Buna kelam derken, bize en ufacık bir hoşça kal  demeden kapatıyorlar telefonu. Güceniyoruz Taner’e. Oysaki o kadar da bağ kurmuştuk içimizde.

Kafa dağıtmak için gittiğin bir mekanda. Uzun bir yolculuğa çıkıp kafanı yasladığın o koltukta. Kimseyi duymak istemediğin o sahilde bile Taner’in babasından, annesinden var. Kardeşinden, arkadaşından var. Sorsan sebepleri gerçek. Bir mum ışığında çalışıldığı için eksik ödev gibi her örnek. Bu seferlik. Ve hep ilk. Hadi oradan canım, sizi istisna sevdalıları.

Mikrofon demiştik değil mi? Evet. Mükemmel insanlar vardır. Bilir misiniz. Mükemmellerdir. Kıskanılası bir özgüvenle konuşurlar mikrofona. Hani şu sokakta uzatılan.  Bildiğimiz mikrofona. Dinle. Üzülürsün kendine. Ne yanlış insanım ben diye. Bak konuşanlara. Herkes saygılı. Hayvan sever. İlkeli. Sevgi dolu. Her gün ağaç dikiyormuş kadar da çevreci. Mikrofon önemli. Uzat Taner’in babasına, sor sorunu. Arka masadaki adamı sadece senin gördüğün bir halüsinasyon zannedersin.

TESPİT-İ TEFERRUAT
Böyle bir toplantı veya görüşme içindesinizdir. Karşındaki insana ‘siz de bilirsiniz ki’ diye bir konu hakkındaki bilgiden bahsedersiniz. Karşındaki o konuyu, bilgiyi, belki kitabı, ne duymuştur, ne okumuştur. Ama işte ‘siz de bilirsiniz ki’ diyerek onu kendinize çoktan bağlamışsınızdır. İşte orada ‘yoo ben bilmiyorum, duymadım’ diyen insan doğru insandır, sarılın ona.

pinarsur.ps@gmail.com

➤ Yazarın Son Yazıları

➤ Son Yazılar

Welcome Back!

Login to your account below

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Add New Playlist

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?