Son deprem faturasının 450 milyar dolar olduğu haberleri anımsattı eski borçları.
Muhalefet felaketi “Ölümcül fatura,” diye tanımladı ya…
Pek de haksız sayılmazlar.
Siyasal iktidar Osmanlı’yı arattı yapıp ettikleriyle. Ülkenin her şeyini sattı; taşını, toprağını, toprağın altındakini, üstündekini, çocukların geleceğini… Geçen yüzyıl 80 yıl süreyle ülkeyi yönetenler devleti 160 milyar dolar borcun altına sokmuştu. Bu iktidar 20 yılda devlete 500 milyar dolar borç faizi ödetti. Her şeyi satması yetmezmiş gibi 1.5 trilyon dolar da borç yaptı. Ülkeye, halka karşı sorumluluklarında kafasız miras yedi gibi davrandı. Ülkeyi öyle güçsüz bıraktı ki moratoryum ilan edecek güç bile bırakmadı.
Yakında 2. Düyun-u Umumiye kurulur, kan içicilerin haciz memurları alıcı kuş gibi gelip ülkenin başına çöreklenirse kimse şaşırmasın!
Size öyle bir borç bıraktılar ki çocuklar, atalarımızın borcunu bizim ödediğimiz gibi siz de, sizinle birlikte çocuklarınız, torunlarınız bu iktidarın yaptığı borçları ödeyeceksiniz ne yazık ki.
Çok üzgünüm…
Çocukluğumda gördüm bunların gerçek yüzünü; arsızlıklarını, hırsızlıklarını, edepsizliklerini. Küçücük aklımla kuşkuyla baktım. Bakışlarından yansıyan şeytanı ta o zaman gördüğüm için hiç sevmedim onları.
Her zaman vardı bu topraklarda onlar. Binlerce yıl öncesinde de… Anadolu toprakları hain çıkarma konusunda çok bitektir çocuklar. Bu iktidar döneminde anofel gibi çoğaldılar.
Son yıllarda bir de tuhaf kuşak yetişti. Birey insan olma yanılgısıyla “önce ben” diyen, insanın toplumsal varlık olduğunu öğrenmemiş, bilinçsiz, sevgisiz, halkına karşı sorumsuz bir kalabalık. Çağdaş zihinsel donanımdan yoksun, yüreğinde insan sevgisinden eser bulunmayan, buna karşın inanılmaz yüksek özgüven sahiplerinden oluşan bir kalabalık. Google bilginleri.
Ne ki, bizi en çok yanıltanlar bizden sandığımız eski solcular, dönekler oldu. Çoğu, bir iki ay cezaevinde yatışını ömür boyu göğsünde madalya gibi taşıdı. Marks’ın ya da Lenin’in varisi pozlarında gezdiler yıllarca.
İlk geçitte yollarını değiştirdiler.
Diplomalarını sattılar, dolara, euroya tapmaya başladılar.
Kimi hırsız müteahhit, hırsız tüccar, kimi rüşvetçi bürokrat, kimi ahlaksız gazeteci oldu katıldı soyguna. Kimi şairliğe, yazarlığa soyundu, soldan, insandan yana göründü. Ne yazık ki, gizlide, kuytuda destek verdiler anofellere. Onların en eblehi devlete bir anahtar uydurdu.
Tümünün ortak özelliği açgözlülüktü. Biliriz açgözlünün gözü doymaz. Bunların da doymadı gözleri.
Anıları önünde saygıyla eğildiğimiz yiğit önderlerimizi, ağabeylerimizi, kardeşlerimizi bu anofeller öldürdü. Bizi de ölüm listelerine aldılar ama bir biçimde geldik bugünlere. Duruşumuzu bozmadık. İnandığımız doğrulardan sapmadık; ödün vermedik. Her zaman halkımızın yanında olduk. Yalnızca sevgiyi rehber edindik kendimize. Etkili, yetkili görevlerde bulunduk. Ne insan hakkı, ne kamu hakkı yedik. Adımızı “Ne yer ne yedirir”e çıkardılar, ötekileştirmek, kötülemek için. Bir onur rütbesi gibi taşıdık bu nitemi. İstesek bizim de hanımız, hamamımız, yeşil, kırmızı banknotlarımız olurdu. Verilen armağanları alsak vın vın dönerdik köşeleri.
Dünyayı değiştireceğimizi sanıyorduk çocuklar, ülkemizi bile kurtaramadık.
Bataklığa döndürdüler bu güzel toprakları. Gücümüz yetmedi. Engelleyemedik.
Yapmamız gereken neydi de yapmadık, yapamadık bilemiyoruz.
Bugün yalnızca sizden, siz depremde ölen, kurtulan, bu cehenneme döndürülen dünyada yaşamak zorunda kalan çocuklardan, doğacak çocuklardan özür dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
Olanlara baktıkça yüreğim sancıyor, fiziksel acı çekiyorum.
İçtenlikle özür diliyorum sizden çocuklar.