Takvimler 17 Ağustos 1999’u gösteriyordu. Ülkenin batısı sabaha karşı 03.02’de öyle şiddetli sarsılmıştı ki, hayatta kalanlar şaşkınlık ve dehşetle bir şekilde ayakta kalmış binalardan çıkıyorlardı. Sabahın ilk ışıklarıyla felaketin boyutu kendini göstermeye başlamıştı. Birkaç gün sonra resmi rakamlara göre yaklaşık 18 bin kişinin yaşamını yitirdiği, on binlerce kişinin yaralandığı, yüz binlerce insanın da evsiz kaldığı açıklandı yetkililer tarafından. Ve yetkililer tarafından yapılan dikkat çekici bir açıklama daha vardı; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve Türkiye bir daha böylesi acılar yaşamayacaktı. Ama olmadı. Tarih bu kez ülkenin doğusunda tekerrür etti. Aradan geçen 24 senede yapılması gerekirken yapılmayanlar nedeniyle bu büyük acı hem de sayısal olarak katlanarak yeniden yaşandı…
2023’ün Şubat’ında yine bir sabaha karşı bu kez ülkenin doğu ve güneydoğusu çok güçlü bir şekilde sarsıldı. İnsanlar daha yaşadıkları şoku atlatamamıştı ki öğle saatlerinde yine çok güçlü bir deprem aynı bölgeyi vurdu. 10 ilde binlerce bina yerle bir olurken binlerce insan enkaz altında kaldı. İki sarsıntıdan da kurtulanlar ise çaresizdi. 1999’da verilen sözlerin yerine getirilmediği, değiştirilen yönetmeliklerin kağıt üstünde kaldığı ortaya çıktı.
Depremzedeler bulabildikleri iletişim araçlarıyla özellikle sosyal medya üzerinden çaresizliklerini aktarıyor, yardımların gelmediğini ve gelen yardımların da organize olamadığını haykırıyorlardı. Sosyal medya enkaz altında yaşama tutunanların da umudu ve dünyaya açılan nefes alma tüneli olmuştu adeta. Enkaz altında kalan çok sayıda insana Twitter’dan paylaşılan adresler sayesinde ulaşıldı. Ancak depremin üzerinden daha 3 gün geçmişti ki hükümetten Twitter’a engelleme geldi. Her şeyin AFAD koordinasyonunda ve “Cumhurbaşkanı’nın talimatı”yla yapılmasını isteyenler, sivil inisiyatifi adeta baskı altına almaya çalışıyordu. Sosyal medyadaki trolleri ise bölgeye yardım etmek isteyen STK temsilcilerine saldırıyordu. Böylesi bir felaketin ardından en çok ihtiyaç olan şey, yani akıl durmuştu. Hükümet bir yandan “felaket üzerinden siyaset yapılmasın” derken, siyasetin en büyüğünü yapıyordu. Gerçekten yaşananlar akıl alır gibi değildi.
Tüm bunları takip ederken aklıma 99 depremi sonrası açılan bir pankart geldi. Türbanlı bir kadın bir eylemde, on binlerce insanın öldüğü depremi kast ederek “7.4 yetmedi mi” yazılı bir pankart açmıştı. Bu pankartı açanın zihniyeti malum. Kendisini dönemin mağdurlarından sayarak açtığı pankartla aslında nefretini haykırıyordu. Ve bugün olanlara bakıyorum da, bu “her dönemin” mağdurlarının nefreti hala geçmemiş. Ne yazık ki tarih her anlamda tekerrür etmiş. Tüm bunları görünce insan yaşanan bu büyük acıya mı üzülsün, bunca yıl hiçbir önlem alınmamış olmasına mı üzülsün, yaşatılan akıl tutulmasına mı üzülsün, yoksa “7.4 yetmedi mi” zihniyetinin hala hakim olmasına mı üzülsün, gerçekten bilemiyor. Yazıyı bitirirken başta depremden direkt etkilenen, yaralı ve yaralanmadan hayatta kalan tüm yurttaşlarıma ve tüm ülkeme, hepimize geçmiş olsun diyor, hiçbir işe yaramayacağını bilsem de böylesi olayların devasa felaketlere dönüşmemesi için bir an önce önlem alınmaya başlanmasını diliyorum.