Baştan söyleyeyim: Hepiniz kandırılıyorsunuz!
Hem de durmadan, neredeyse her konuda kandırılıyorsunuz!
Sen, ben, hepimiz kandırılıyoruz kardeşim!
Kim? Ben mi?
Hadi canım, sen kandırılabilirsin, ama ben kat-i-yen kandırılmıyorum!
Bu seslenişi üstünüze almıyorsunuz, öyle mi?
O halde bunu önce kendinize, sonra etrafınıza ispatlayın! Mesela, kendinize, aşağıdakiler gibi birkaç basit soru sorup kandırılıp kandırılmadığınızı anlamaya çalışın:
– Paramın alabileceği en iyi beyaz eşyalara, arabaya, mobilyaya mı sahibim, yoksa tüm bunları alırken sadece “iyi olduklarına” mı ikna edilmiştim?
– Marketten, pazardan aldığım gıda ürünlerinin; etin, tahılların, sebze – meyvelerin gerçekten ne kadar kaliteli olduğundan emin miyim, yoksa “anlayabildiğim kadarıyla” iyisini almaya mı çalışıyorum?
– Peki ya paramı yatırdığım banka, ürünlerine güvendiğim şirket, çocuğumu gönderdiğim okul… Onlar “gerçekten” zannettiğim gibi mi?
Dilerseniz soruları daha derinleştirip genişletebilirsiniz:
– Oy verdiğim siyasi partiyi gerçekten iyi tanıyor muyum yoksa “medyadan gördüğüm kadarıyla” veya liderinin “anlattıklarına bakarak” en iyisi olduğuna mı inanıyorum?
– Okuduğum kitaplar, sosyal medya içerikleri, izlediğim TV, olayları anlamamı “gerçekten” sağlıyor mu?
– Peki ya hayata bakış açım? İnandığım ideoloji, ahlak anlayışım, ilişki anlayışım kısacası; yaşam biçimim insanın ve doğanın “gerçekleriyle” örtüşüyor mu?
Nasıl, sorduğunuz sorulara verdiğiniz yanıtlara kendinizi tam olarak ikna edebildiniz mi?
Eğer cevabınız “Evet” ise o halde siz ya hayatınızdaki hemen her şeyin gerçeğini anlamak için “doğru şekilde” araştıran, iyice sorgulayan ya da feci bir şekilde kandırılmış olduğunun farkında bile olmayan biri olabilirsiniz! Birinci kategoriye dahilseniz ayakta alkışlanmayı hakkediyorsunuz. Dilerim ki, ikinci kategoriye dahil değilsinizdir ama öyleyseniz de kendinizi üzerek vakit kaybetmektense harekete geçmelisiniz.
Yanıtınız “Hayır” ise yani yukarıda sorduğumuz soruların hepsiyle ilgili kendinizi tam ikna edemediyseniz, o halde sizde umut var demektir! Zira hiç olmazsa kandırılıyor olabileceğiniz şüphesini taşıyorsunuz ve birilerinin sizi manipüle ediyor olma ihtimaline karşı gerçekleri anlama eğilimine sahipsiniz. Elbette, olayların gerçeğini anlamak için harekete geçmezseniz, bu eğiliminiz sadece içinizde “ölü” bir potansiyel olarak kalır.
HEPİMİZ DEV BALONLARDAYIZ
Günümüzde maruz kalınan yalanlar, manipülasyon, ikna teknik ve taktikleri o kadar fazla ki; hepsine yakından baktığınızda, neredeyse tüm hayatınızın devasa bir balondan ibaret olduğunu görebilirsiniz. Bu arada, hayatımızı bir “sahte gerçekliğe” dönüştüren yalan, manipülasyon, kandırma, ikna taktikleri gibi kavramların hepsinin aynı anlama gelmediğini ama hepsinin az ya da çok bu sahte gerçekliğin inşasında kullanılan kavramlar olduğunu vurgulamakta yarar var.
“Algı yönetimi” ve manipülasyon bombardımanı karşısındaki bireyin durumu, bir kişinin etrafını saran onlarca illüzyonistin her birinin, asıl kendi gösterdiğinin gerçek olduğunu söyleyerek onu kendi tarafına doğru çekiştirdiği duruma benziyor. İşte illüzyonistler arasında serseme dönmüş vaziyetteki bu kişi biz oluyoruz.
Bu zavallı vaziyetten daha beteri ise bu sersemlemiş halimizle çoğu zaman “bizi en iyi şekilde” kandıranın yaklaşımını gerçek zannedip ikna olabilmemiz ve geliştirdiğimiz bu kanaat uğruna ölümü dahi göze alabilecek hale gelebilmemizdir. Bunun en tipik örneklerini, herhangi bir düşüncenin, akımın veya topluluğun fanatikleri oluşturur.
SİGARA REKLAMINI HATIRLAYALIM
İnsan beyni kandırılmaya o kadar açık ki, onun çalışma prensiplerini bilenler (reklam endüstrisi, satış – ikna ustaları vs.) insanı parmaklarında oynatırken, insan o sıradan mutluluktan dört köşe hissedebilir! Kişilerin mutlulukla içine düştükleri bu manipülasyonun yüzlerce örneği var. Bu örneklerden ilginç olan biri de kadınların kamusal alanda sigara içmesinin ayıp sayıldığı ve yasaklandığı 1900’lü yılların Amerika’sında Edward Bernays tarafından bir sigara şirketi adına yürütülen kampanyadır. Bernays, bir grup feminist kadınla Paskalya yürüyüşüne katılmaları ve geçiş sırasında jartiyerlerinden çıkardıkları sigaraları yakmaları konusunda anlaşıyor. Yine anlaştığı gazetecilere bu sigaraların erkek egemen düzene karşı kadınların ellerinde tuttukları ‘özgürlük meşalesini” temsil ettiğine dair haberler yaptırıyor. Bu manipülasyonla 10 yıl içinde kadınlar arasındaki sigara tüketiminin sekiz kat artmasını sağlayacak bir ivme yaratıyor. Bernays, sadece sigara şirketinin zenginleşmesini sağlamakla kalmıyor, sigarayı “özgür kadınların” alameti farikası haline de dönüştürüyor. Daha profesyonel algı yöneticilerinin kullandığı teknikler arasında şunlar yer alıyor:
İnsanları “Herkes yapıyor/ kullanıyor ya da böyle düşünüyor” yaklaşımıyla “sürü psikolojisine” sokarak etkilemek…
“Sizi özel – premium – statüye aldık” diyerek değerli hissettirmeye dayalı etkileme…
Bir düşünceyi veya ürünü insanların sevdikleri, inandıkları bir otoritenin de tercihi gibi sunarak etkilemek…
NE CENNET AMA!
Bu kadar illüzyon karşısında gerçeğin adeta mumla aranarak bulunabileceği bir çağda bilgisizliğin, cahilliğin ya da yüzeyselliğin yaygın olduğu bir toplumun mutlu olma ve ilerleme imkânı yoktur. Böyle bir toplum olsa olsa bezirganların, manipülatörlerin, dolandırıcıların cennetine dönüşür. Böyle bir tablonun içinde yaşamamak veya parçası olmamak için bize düşen; gerçeği anlamak için yüzümüzü bilimin ışığına dönmektir. Hiç kimse bu sorumluluktan kaçamaz.