Şu sıralar öylesine gerçek, öylesine büyük korkular var ki hayatımızda belki de bu yüzden artık filmlerdeki gerilim, vahşet ve zulüm bizi pek korkutmuyor. “Çığlık 6” filminin ardından bunu düşündüm, neden eskisi kadar korkmadığımı kendi kendime sorarken. Gerçi “slasher” türünün bir handikabı da bu aslında; yani yarattığı gerilimi kanlı sahnelerle taçlandırmak gerektiğinden her seferinde nasıl daha kanlı, daha iğrenç, daha vahşi bir sahne çekebiliriz diye düşünmeye başlıyor yönetmen/yapımcı vb… Örneğin birkaç ay önce çıkan ve “Tamam işte, gelmiş geçmiş en kanlı, en vahşet yüklü film budur” denilerek önümüze sürülen “Terrifier 2” adlı film gerçekten de zirveye oynuyordu bu anlamda ve bu hafta vizyona çıkan “Scream 6”nın herhangi bir şekilde o seviyeye çıkması da mümkün değil elbette. Öte yandan “Scream” serisinin korku sinemasının yaygın bir alt türü olan “slasher”a yakınlığı kadar polisiye türünün “Whodunit” diye tabir edilen (dilimize “katil kim?” diye tercüme edebiliriz sanki) alt türüne de yakın olduğunu ve her seferinde o ünlü “Çığlık” maskesini takan katil veya katillerin kim olduğunu anlamaya yönelik zihin alıştırmalarının da daha bir çetrefilli hale getirildiğini unutmayalım.
AÇILIŞ SAHNESİ TATMİN ETMİYOR
Çok uzatmadan şunu söyleyeyim, ilk “Scream” filminden bu yana serinin her halkası çarpıcı bir açılış sahnesiyle başlamıştır ve muhtemelen bu franchise’ın en önemli iki üç özelliğinden biri de budur. Hele ilk filmde Drew Barrymore’un oynadığı açılış sahnesi ikonikleşmiştir, ki zaten ondan sonra bu açılış sahnelerini benzer biçimde çekmeye başladıklarını düşünüyorum. Ancak bu son filmin açılışı hiç de unutulmayacak, hatta hatırlanmaya değecek bir sahne değil. Yani film bana sorarsanız 1-0 yenik başlıyor izleyici gözünde. Benzer şekilde her “Çığlık” filminde ortak olan bir özellikle de serinin meta anlatıya yaslanan ve filmdeki karakterlerden birinin (genellikle film manyağı bir tip oluyor her seferinde ve onun ağzından aktarılıyor) devam filmleri, yeniden çevrim, reboot gibi kavramlar eşliğinde kalıplaşmış unsurları sıralayarak izlediğimiz film hakkında bir geri plan oluşturma çabasıdır. Karakterlerin bu ‘öz-farkındalığı’ seriye paralel olarak film içinde film esprisiyle yaratılan “Stab” franchise’ı ile perdelenmeye ya da açıklanmaya çalışılmıştır genellikle. Örneğin bu son filmde bir önceki filmde ortaya atılan ‘requel’ (reboot’dan farklı olarak orijinal başlangıçta da yer alan bazı karakterleri içerdiğini söylemek mümkün bu kavramın) kavramının bir kez daha işlendiğini ve buna uygun olarak eski filmlerden bazı karakterlerin geri getirildiğini söyleyebiliriz. Tüm bu postmodern numaralar filme bir tat katmakla beraber gitgide bu tadın yavanlaşmaya başladığını da eklemek gerek. En azından ben artık çok merak etmiyorum bu kısmını.
ANLAMSIZ SÜRPRİZLER
“Katil kim?” kurgusunun diğer tüm filmlerdekinden çok daha fazla öne çıkarıldığı “Çığlık 6” bu anlamıyla işin gerilim kısmını geri plana atıyor ve hangi maskenin altından hangi karakterin çıkacağı bulmacası filmin büyük kısmını işgal ediyor. Burada da senaryonun bir hayli zorlandığını, izleyiciyi şaşırtmak uğruna olmadık dönüşlere başvurulduğunu ama bu baş dönmesi bile yaratmayan dönüşlerin gitgide anlamsızlaştığını düşünüyorum kendi adıma. Finalde filmin nihayet biraz ivme kazandığını ve temposunu bulduğunu söylemek mümkün ama yine de gerilim dozu yüksek olmadığı için tatmin etmekten uzak kalıyor. Bizim gibi “Halloween”, “Nightmare on the Elm Street” ve “Friday the 13th” gibi slasher serileriyle büyümüş izleyiciler için geçmişe methiye düzmekten başka bir işe yaramıyor böylesi zayıf denemeler.