Türkiye, değişim beklentisinin toplumsal alanda daima yüksek olduğu dinamik bir ülkedir. Bu ihtiyacı iyi okuyan ve bu değişimi kendisinin yapabileceğine inandırabilen liderlerin kitleleri peşinden sürükleme şansı fazlasıyla yüksektir. Fakat bu noktada seçmenleri bekleyen en kritik konu; liderin kişiliği yahut liderlik tarzının gerçekten bu değişim beklentilerini doğru yöne kanalize etmeye elverişli olup olmadığını dikkatli bir şekilde tartmaktır. Zira tarihte nice liderler vardır ki, peşlerinden sürükledikleri kitleleri kişisel hırslarına alet ederek toplumsal barışa ve ülkeye ciddi zararlar vermişlerdir.
Popülizme dayalı politika üreten liderler kimi zaman toplumun din, milliyet, etnik köken ya da mezhep gibi hassas noktalarını ve çeşitli yoksunluklardan kaynaklanan özlemlerini manipüle ederek güç elde edebiliyorlar. Bu güç ise otoriterleşme eğilimini çok kolay bir şekilde su yüzüne çıkarabiliyor. Bu eğilim, zaten toplum içinde de çok yaygın olan ataerkil, nepotik eğilimlerle birleşince, otoriterleşen lidere biat etme ve onunla bütünleşerek konsolide olma durumu ortaya çıkabiliyor. Böyle bir tablonun bir ülkeyi refaha taşıma imkanı olabilir mi?
DÖRT ANA PARAMETRE
Genel olarak Türkiye’de seçmen tercihlerini belirleyen dört ana parametreden söz edebiliriz: Seçmenler; lidere, ideolojik açıdan kendileriyle aynı paydada olanlara, ülkenin ekonomik durumuna veya seçim atmosferine girildiğinde ortaya çıkan gidişata (eğilimlere) göre oy veriyorlar. Liderin şahsına oy verenler ile gidişata göre oy verenlerin ortak noktası, her ikisinin lider odaklı olmalarıdır. Zira gidişata göre oy verenler, seçim sürecinde büyük ölçüde hangi liderin daha ikna edici olduğuna bakarak karar veriyorlar. Bu tablodan anlıyoruz ki, ülkemizde seçmenlerin büyük çoğunluğu “lider odaklı” karar veriyorlar. Liderler ise tamamen popülist bir anlayışla kitleleri ikna etmeye çalıştıklarına göre, onlara bakarak oy veren seçmenler kendilerine pembe hayaller kurdurabilen liderlere kanmaya fazlasıyla elverişli hale geliyorlar. Popülist zeminde propagandasını kurgulayan liderlerin tamamı gerçekten yapabileceklerini değil, kitlenin duymak istediklerini en heyecan verici ve en cazip şekilde ifade etmeye yöneldikleri için, onların yaşattıkları hayallerle umutlanan ve bu illüzyonun baş döndürücü büyüsüne kapılan kitlelerin büyük bir yanılgı içerisine sürüklenmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Türkiye’de kitleler, en az 70 yıldır her seçim döneminde siyasi liderlerin adeta büyüleyen vaatlerine karşılık seçim biter bitmez iktidarlar tarafından dayatılan acı reçetelere, güdülen partizan politikalara, rüşvet, yolsuzluk, keyfiyet için zemin oluşturan karar ve uygulamalara tanıklık ediyor. Sokaktan kimi çevirip sorarsanız babalarından – dedelerinden duydukları bu tür hikayelerin aynısını duyabilirsiniz. Bunun en önemli nedeni, siyasi süreçlerde hep aynı kısır döngülerin kendilerini yeniden ve yeniden tekrarlıyor olmasıdır.
TAKIM OYUNU ÖNEMLİ!
Buraya kadar vurguladığımız hususlar, siyasi liderin toplumun kolektif hafızasının arkasında büyük hayal kırıklığı ve hüsran saklayan koca balonlar yaratma potansiyelinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu nedenle seçmenin sadece liderin ne dediğine bakarak karar vermesinin büyük fiyaskolara gebe olabileceğini dikkate almasında büyük yarar vardır. Çünkü liderin yaratabilme potansiyeli taşıdığı büyük umut balonlarının arkasında büyük yalanlar, boş hayaller ve hatta acılar barınabilir. Bu nedenle seçmenin gözden kaçırmaması gereken en önemli hususlardan biri de liderin ve söylemlerinin her şey demek olmayabileceğidir. Liderin söylemi kadar kişiliği, ahlaki yapısı, vizyonu, bu vizyonun gerçekçi olup olmadığı, kadrosu, kurmayı düşündüğü sistemi, projeleri ve bütün bunlar için halkı sömürmeden, daha da zayıflatmadan ne tür finansal kaynaklar yaratacağı dikkate alınmalıdır. En az bunlar kadar önemli olan diğer bir nokta ise, liderin iyi bir “takım oyuncusu” olup olmadığıdır. Tüm liderlik literatürü, tekil davranmak yerine takım oyununa önem veren liderlerin fark yaratan başarı hikayeleriyle doludur.
Sonuç olarak yurttaşlık bilincinin en önemli tezahürü olan siyasi tercihlerini çok yönlü değerlendirmeye ve bilince dayalı yapmak yerine liderin seçim öncesi söylemlerine, boyuna – posuna, giyimine – kuşamına, sloganına, ses tonuna bakarak yapanların ülkesi olmaya devam edersek, dedelerimizin bize anlattığı temcit pilavı tadındaki hikayeleri de kendi torunlarımıza anlatmaya devam edeceğiz demektir.