HAZAL OCAK
İstanbul’un “anayası” niteliğindeki “çevre düzeni planı” onaylandığında tarihler 15 Haziran 2009’u gösteriyordu. Kadir Topbaş’ın büyükşehir belediye başkanı olduğu sırada hazırlanan ve AKP’nin çoğunlukta olduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nden geçen plan, şehrin sınırlarını çiziyordu. Amaç, şehrin kuzeye doğru büyümesini ve kent nüfusunun 16 milyonu aşmasını engellemekti.
Ancak plan kağıt üstünde kaldı. Şehri ve doğal sınırlarını korumak için yapılan “anayasa”, “mega” ve “çılgın” projelerle delindi. Neydi bu projeler? Planlanın aksine şehri kuzeye doğru genişletecek 3. Köprü, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul… 3. Köprü ve bağlantı yolları yapıldı ve kullanıma açılırken milyonlarca ağaç kesildi. 3. Havalimanı’nda uçuşlar başladı. İnşaat sırasında doğal alanlar kaybedildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “çılgın proje” Kanal İstanbul’u 2011’de, yani “İstanbul’un anayasası” onaylandıktan yaklaşık iki yıl sonra duyurdu. Hükümet, projeyle İstanbul’a 500 bin ilave nüfus geleceğini savunuyor ancak uzmanlar kente katılacak ek nüfusun 2 milyon kişiyi geçeceğini hesaplıyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da projenin bir emlak projesi olduğunu, kente zarar vereceğini savunurken artacak nüfusa işaret ediyor: “En az 2.5-3 milyon daha ilave nüfus demektir. Böylesi bir nüfusu, böyle bir yapıyı İstanbul’un kaldırma şansı yoktur.”
Koruma ormanları bile yok olacak
Erdoğan’ın 2011’deki duyurusunun ardından en çok tartışılan konu kanalın nereden geçeceği oldu. 2017 yılında açıklanan güzergâha göre kanal, Küçükçekmece’den başlayıp 3. Havalimanı’nın yakınlarından Karadeniz’e bağlanacak. Peki bu güzergah boyunca ne var: Şehrin köyleri, tarım alanları, su havzaları ve ormanlık alanlar…
45 kilometrelik kanalın Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu da 11 Aralık 2017 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunuldu. Uzmanlar, kurumlar ve bölge sakinleri rapora itiraz etti, karşı davalar açtı. İBB’ye bağlı İstanbul Planlama Ajansı ile İstanbul Kent Konseyi’nin kurduğu Kanal İstanbul Kamu Bilgilendirme Platformu’nda projenin olumsuz etkileri ve ÇED raporunun eksiklikleri tek tek sıralanıyor. Birkaç örnek şöyle özetlenebilir:
– Proje alanında çok sayıda ekosistem yer almakta ve bu ekosistemler çok sayıda habitat içermektedir. ÇED raporunda, tüm alan gezilmemiş, sadece örnek alanlarda gözlem ve ölçüm yapılmıştır.
– Kanal İstanbul ile son 50 yılda 27 bin hektar kadar azalan İstanbul ormanları daha da azalacaktır, üstelik kanalın yok edeceği ormanların bir kısmı da muhafaza ormanıdır.
– İstanbul nüfusunun yüzde 8.5’inin, yani 1.3 milyon kişinin su ihtiyacını karşılayan Sazlıdere Barajı devre dışı kalacak. İstanbul için yeni su kaynağı arayışına girilecek.
Tabii ki itirazlar dinlenmedi ve rapora “ÇED Olumlu” kararı verildi. Karara karşı kurumlar, çevre dernekleri ve bölge sakinleri dava açtı. Mahkeme davanın bilirkişi keşfi için tam iki yıl sonraya gün verdi. O iki yıl geçen ay doldu, keşif günü geldi çattı. Ancak 45 kilometre boyunca İstanbul’un kalan son yeşil alanlarını, tarım arazilerini, sulak alanlarını görmek, köylüleri ve davacıların itirazlarını dinlemek için sadece bir gün ayrılmıştı. Sonuç olarak davacılar keşfe katılmadı ve reddi hakim talebinde bulundu. Heyet de kendi kendine “keşif” yaptı.
İnşaatların önünde engel kalmadı
Peki mahkeme keşif yapana kadar geçen iki yılda ne oldu? Proje süreci işledi, yargı kararı beklenmeden kanal çevresinde kurulmak istenen şehrin planları çıktı, bölge imara açıldı. Planlara karşı yeni davalar açıldı. Projenin çevresine kurulacak “Yenişehir”in imar planları, “projenin şimdiden rant odaklı” olduğuna ilişkin yorumlara neden oluyor.
Peki bu imar planları kime yaradı? Bölgede projenin adı duyulduğundan beri sürekli bir emlak hareketliliği var. Birçok yabancı yatırımcı ve iş insanı da güzergâh boyunca arazi aldı. Bölgede en çok merak edilen arazilerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 2012 yılında aldığı “tarla” vasfındaki araziydi. Yenişehir’in planlarının belirlenmesiyle Albayrak’ın arazisi de “tarla” alanından konut + ticaret alanına alındı. Yani arazi değerlendi. Albayrak’ın arazisi sadece bir örnek, bölgede yaşayanlar çok sayıda arazinin el değiştirdiğini anlatıyor. Uzmanlar ise imara açılan arazilerde inşaata başlanmasının önünde herhangi bir engel kalmadığını söylüyor. Maliyeti 75 Milyar lirayı bulacağı belirtilen projenin inşasını kimin veya kimlerin üstleneceği de büyük merak konusu.
Bölgede hektarlarca alan proje yapılmasa bile imara açılmış durumda. Güzergâhta yer alan köylerden biri Tayakadın. Manda yetiştiriciliğiyle ünlü bu köyde 3. Havalimanı’ndan sonra meralarının kalmaması ve artan maliyetler nedeniyle bu işle geçimini sağlayan sadece 3 aile kaldı. Onlar da bu yaz hayvanlarını satmayı düşünüyor.
Bölgedeki diğer köylülerin düşüncesi de pek farklı değil. Çoğu, proje hayata geçerse bölgeyi terk etmek zorunda kalacağını düşünüyor. Yani bir nevi zorunlu göç başlayacak. Çünkü 2020 yılında yapılan proje planlarıyla 10 bin 485 hektar tarım alanının, 850 hektar orman alanının kaybedileceği ve bölgedeki bütün mera alanlarının yok olacağı görünüyor. 2009’da 497 hektar olan mera alanı “sıfır”a indi.
Peki doğal alanlarını birer birer kaybeden bölgeye kim yerleşecek? Köylülerin yerine kim gelecek?
(Bu yazı Le Monde diplomatique Türkçe’nin 1. sayısında yayımlanmıştır)