RENAUD LAMBERT ve DOMINIQUE PLIHON * (1)
1897 yılında, öldüğü yönünde haberler çıkan Mark Twain’in, “Ölüm haberim çok abartılıyor” dediği söylenir. Son dönemde doların hegemonyasının sona erdiğine dair yapılan açıklamalar, ABD’li yazarın nüktesini anımsatıyor: Bazı ateşli söylemlere rağmen, mevcut uluslararası para sistemi hâlâ hayatta. Fakat, Huckleberry Finn’in yazarının erken ölüm ilanı yayınlandığı sırada olduğu gibi ABD para birimi şu an hasta.
Doların küresel ekonomideki rolünün sorgulanması yeni bir şey değil. Nicolas Sarkozy, 2010 yılında Fransa’nın G20 dönem başkanlığı fırsatından yararlanarak, “dünyanın bir bölümünü Amerikan para politikasına bağımlı kılan” bir modeli eleştirmişti. (1) Yaklaşık 50 yıl önce Fransa Maliye Bakanı Valéry Giscard d’Estaing de doların uluslararası kullanımının ABD’ye sağladığı “orantısız ayrıcalığa” tepki göstermişti. Kuruluşunun üzerinden 15 yıl geçmeden IMF’nin işleyişindeki dengesizliklere dikkat çeken Belçikalı ekonomist Robert Triffin, 1958 yılında “eski gücünü yitirmiş Amerikan dolarına yönelik yakın bir tehdide” işaret ediyordu. (2) Bir diğer ekonomist Charles Kindleberger ise 1976’da şöyle diyordu: “Doların uluslararası bir para birimi olarak işi bitti.” (3) Yine de dolar hâlâ dünya ekonomik sisteminin tepesinde oturuyor…
Uluslararası para sistemine yönelik eleştirilerin temeli sağlamlaştı
Peki son dönemdeki bu tartışma, birbirini takip eden her radikal değişim öngörüsünün süt gibi ekşimeye mahkûm olduğu köhnemiş bir geleneğin kalıntısı mı? Belki de değildir? Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dolar için “sonun başlangıcı” öngörüsünde bulundu. (4) Şu an BRICS (5) Kalkınma Bankası Başkanı olan eski Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff ise “artık tek bir para birimine bağımlı olmamanın yollarını bulma” sözü veriyordu. (6) İki isim de Ukrayna’daki savaş nedeniyle, uluslararası para sistemine yöneltilen eleştirilerin temelinin ciddi şekilde sağlamlaştığı bir zeminde konuşuyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkan ABD, savaşın sonunda dünyaya egemenliğini dayattı. “Pax Americana”, diğer şeylerin yanı sıra, şartları Temmuz 1944 tarihli Bretton Woods anlaşmalarında belirlenen doların hakim olduğu bir para sisteminin kurulmasına dayanıyordu. Amerikan para birimi doğrudan altına çevrilebilen tek para birimiydi ve tüm döviz kurlarının etrafında tanımlandığı bir eksen rolü oynuyordu. Anlaşmaların uygulanmasını denetlemek üzere kurulan Uluslararası Para Fonu (IMF) (7) ve Dünya Bankası’nın merkezleri Washington’da yer alacak; ABD’nin IMF üzerinde veto hakkı ve Dünya Bankası’nın başkanını (gayriresmi) atama yetkisi olacaktı.
ABD, 24.9 milyar dolarlık dış borcuyla bu alanda lider
Borçlu ülkeler, borçlarını ödemek için ihtiyaç duydukları parayı, ortaklarından almanın yollarını bulmak zorundadır. Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün, 4 Şubat 1965’te düzenlediği basın toplantısında eleştirdiği gibi, “borçlarının bir kısmını, gerçek bir değeri olan ve sadece kazanıldığı için sahip olunan altınla değil, ihracı üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı dolarlarla ödeyerek bedava borç veren” bir ülke konumundaki ABD ise bu kapsamda değil. Bu “ayrıcalık”, ABD’ye dış borç biriktirme, başka bir deyişle cömertçe harcama yapma olanağı sağladı.
Ancak Paris’ten gelen eleştiriler pek de önemli değildi zira Washington bu durumdan üç şekilde yararlandı. İlk olarak, Soğuk Savaş sırasındaki askeri harcamalarını kolayca finanse edebiliyordu. İkinci olarak, nüfusunun büyük bir bölümünün yaşam standardını yapay olarak yükseltiyordu. Son olarak da ABD’li şirketler daha düşük maliyetle doğrudan yabancı yatırım yapabiliyor ve bu sayede küresel ekonomide büyüyorlardı. Sonuç olarak, dünyanın lider gücü ABD, 2023 yılı başında 24.9 milyar dolar (23.6 milyar Avro) olarak tahmin edilen dış borcuyla bu alanda lider konumda.
Nixon’ın kararı ve büyük para kumarhanesinin yeniden açılması
Ancak çok geçmeden, doların egemenliği altındaki IMF’nin, ekonomist Triffin’in 1950’lerin sonlarında tespit ettiği tehditkâr bir çelişkiyle kuşatıldığı anlaşıldı. Sistem birbiriyle bağdaşmayan iki işlevi yerine getirmek zorundaydı. Uluslararası Para Sistemi, ABD Merkez Bankası’nı (FED) uluslararası ticaretteki büyümeye ayak uydurmak için düzenli olarak dolar ihraç etmeye zorlamaktadır. ABD için bu senaryo, “ayrıcalığını” korumasını sağlıyor. Ancak bu durum, dolaşımdaki doların ABD’nin altın rezervlerinin tutulduğu Fort Knox’taki altından daha hızlı büyüyeceği anlamına gelir ve yabancı ülkelerin dolar varlıklarının altına dönüştürülebileceğine dair şüpheler uyandırır. Uluslararası Para Sistemi bu dengeye, doların altın paritesi ilkesine dayanmaktadır. Aynı zamanda, uluslararası ticareti sekteye uğratsa ve küresel ekonomiyi baskı altına alsa bile, ABD’nin alacağı borçları azaltmasını gerektirmektedir.
ABD’nin üstünlüğünü pekiştiren bu mekanizmadan vazgeçmeye niyeti olmamasına rağmen, General de Gaulle tepkisini göstermişti. 1965 yılında Fransa’nın elindeki dolarların altına dönüştürülmesini talep etti. Bu karar Beyaz Saray’ı kızdırdı ve de Gaulle’e, James Bond serisinin bir yıl önce yayınlanan Goldfinger adlı filmine atfen GaulleFinger lakabının takılmasına neden oldu. 15 Ağustos 1971’de Başkan Richard Nixon, ABD altın rezervlerinin artan benzer talepleri karşılamaya yetmeyeceğini fark etti ve Bretton Woods sistemini yıkmaya karar verdi: Doların altına dönüştürülebilirliğini askıya alarak serbest dalgalanan para birimlerinin yeni bir aşamasını başlattı. Washington’un tek taraflı kararı, ekonomist James K. Galbraith’in deyimiyle “büyük para kumarhanesinin yeniden açılmasına” yol açmakla kalmadı, aynı zamanda para birimlerinin serbestçe dalgalanmasını da mümkün kıldı. (8)
Rusya Ekonomi Bakanlığı’ndan adının açıklanmaması koşuluyla bizimle konuşmayı kabul eden üst düzey bir yetkili, “Bu durumda sistem İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir istikrarsızlaştırma potansiyeline kavuşuyor. Ve bunu, ‘kilit para biriminin’ ulusal hedefler tarafından yönlendirilen ulusal bir para birimi olarak kaldığı bir bağlamda yapıyor” diyor. Hazine Bakanı John Connally’nin 1971’de Başkan Nixon’ın kararından endişe duyan Avrupalı diplomatlara “Dolar bizim para birimimiz ama bu sizin sorununuz” dediği söyleniyor. Bu alanda hiçbir şey değişmedi. Enflasyonist bir olayla karşı karşıya kalan Federal Rezerv, Mart 2022’den bu yana iç kaygılarla faiz oranlarını yükseltiyor. (9) Rousseff’e göre, dünyanın geri kalanında “büyüme beklentilerinin azalması ve resesyon olasılığının artması” anlamına gelen bir iç politika söz konusu… (10)
Washington, yaptırımlarla doları silaha dönüştürdü
Şu ana kadar dolara yöneltilen eleştirilerde çok yeni bir şey yok. Ancak Ukrayna’daki savaş, son zamanlarda IMF’nin bir başka işlevsizliğini daha ortaya çıkardı: Washington’un doların ikili statüsünü (ulusal para birimi ve IMF’nin temel para birimi olarak) düşman olarak gördüğü özel veya ulusal ekonomik oyunculara yaptırım uygulamak için kullanması ya da 2022’den bu yana yaygınlaşan bir ifadeyle, “doların bir silaha dönüşmesi”…
İlki Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden çok öncesine dayanan ABD Hazinesi’nin zorlayıcı tedbirler listesi 2 bin 206 sayfadan, 12 binden fazla isimden oluşuyor ve 22 ülkeyi etkiliyor. İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’dan Christopher Sabatini’ye göre “dünya ekonomisinin dörtte birinden fazlası bir çeşit yaptırım altında”. (11) Financial Times’ın analizine göre, bu tür önlemlerin kullanımı son on yılda “birbirini izleyen ABD başkanlarının dış politika sorunlarını çözmek için çaba ve kan dökme açısından ucuz olduğu düşünülen bir stratejiyi tercih etmeleriyle” hız kazandı. (12) Ancak dolar, kolay borçlanma ve parasal zorlama ayrıcalıklarına ek olarak, bölge dışılık ayrıcalığını da beraberinde getiriyor: Dolar sayesinde Washington, para birimini kullanmak isteyen tüm oyunculara kendi kararlarını dayatabiliyor. 2015 yılında Fransız bankası BNP-Paribas, ABD’nin Küba, Sudan ve İran’a uyguladığı ambargoya uymadığı gerekçesiyle 8.9 milyar dolarlık rekor bir cezaya çarptırıldı. Bankanın bu üç “düşman” ülkeyle kendi toprakları dışında yaptığı işlemlerin çoğu dolar cinsindendi ve bu nedenle ABD merkezli bir takas merkezinden geçmesi gerekiyordu. Bu da onları ABD yasalarına tabi kılıyordu.
Küba, Kuzey Kore, Afganistan, İran ve Venezuela’ya uygulanan yaptırımlar sürerken Ukrayna’da patlak veren savaşın ardından yaptırımlar daha önce görülmemiş bir boyut kazandı. Washington ve müttefikleri, Moskova’yı swift uluslararası ödemeler sisteminden çıkardı ve dolar ve Avro cinsinden 300 milyar dolarlık Rus rezervine el koydu: Az önce bahsi geçen Rus yetkili bu durumu “Saf ve basit hırsızlık” olarak tanımlıyor.
Ekonomistler Michel Aglietta, Guo Bai ve Camille Macaire’e göre, temel para biriminin aynı zamanda fona hâkim olan ülkenin ulusal para birimi olduğu bir IMF, ancak “ticari ve finansal entegrasyon yoluyla, tabi ülkeler için dezavantajlardan daha fazla avantaj sağladığı algılanırsa istikrarlıdır. ABD’nin yaptırım uygulamak istediği ülkelerin dahil olduğu özel işlemleri engellemek için dolar cinsinden uluslararası ödeme sisteminin kasıtlı olarak kullanılması, doların saf bir siyasi tahakküm aracı olarak araçsallaştırıldığını doğrulamaktadır.” (13) Bu da Washington’un muhaliflerini tepki vermeye zorluyor: Putin 2020’de “Dolardan kurtulacak olan biz değiliz. Bizden kurtulacak olan dolardır” demişti. (14) IMF’de, 2007 – 2015 yılları arasında Brezilya liderliğindeki ülkeler grubunun İcra Direktörü olan Paulo Nogueira Batista Jr. durumu farklı bir şekilde ifade ediyor: “Bugün doların ana düşmanı ABD’dir.”
Dolarsızlaşmak için hangi para birimi kullanılacak?
Dolayısıyla Washington’la kavgalı olan ya da doların ülkesiyle ilişkilerinin donmasından korkan tüm ülkeler için acil olan şey ‘dolarsızlaşmak’ olacaktır. Ancak bu, çetrefilli bir soruyu gündeme getiriyor: Hangi para birimi kullanılmalı?
İlk cevap açıktır: başka bir ülkenin para birimini kullanmak sorun oluyorsa, kendi para birimimizi kullanalım! Çeşitli ülkeler sınır ötesi ticaretlerinde bunu yapmaya başladı. Nisan 2023’te Hindistan ve Malezya, Hindistan para birimi olan rupi ile de ticaret yapacaklarını açıkladı. Bir ay önce Pekin ve Brasilia, Brezilya Reali ve Çin Yuanı cinsinden işlemleri teşvik edeceklerini açıkladılar. Fransa da bu harekete katılıyor, zira Pekin ile ticaretinin beşte biri artık Çin’de basılan para biriminin bir diğer adı olan Renminbi ile yapılıyor. Bu hareketi “Amerikan karşıtı bir isyan” olarak gören gönüllü açıklamalara rağmen, tüm bu girişimler mutlaka doların egemenliğine meydan okuma arzusundan kaynaklanmıyor. Jeopolitik bir amaç taşıyan ticari dolarsızlaşmaya, daha pragmatik bir başka yaklaşım eşlik etmektedir: Bu yaklaşım, bazen A para biriminden dolara ve ardından dolardan B para birimine yapılan çoklu dönüşümlerle artan işlem maliyetini azaltma çabasından kaynaklanmaktadır.
Gerekçeleri ne olursa olsun, bu büyük ticari yeniden düzenleme hareketi, dünya çapında 61 ülkenin (ABD’yi destekleyen 30 ülke karşısında) (16) önde gelen ticaret ortağı olan Çin’in ördüğü müthiş uluslararası ticaret ağı sayesinde kolaylaşmaktadır. Ancak ortada büyük bir zorluk var. Ticaret, hiçbir zaman mükemmel bir şekilde dengelenemediğinden, bu tür bir ticarette iki ülkeden birinin ortağının para birimini biriktirmesi kaçınılmaz. Nogueira Batista Jr. bazı durumlarda bunun sorun yaratabileceğini belirtiyor. Özellikle de söz konusu para birimi değer dalgalanmalarına maruz kalıyorsa ya da kolaylıkla konvertibl değilse (ki çoğu para birimi için durum böyledir). Bu durum, geçen mayıs ayında Moskova ve Yeni Delhi arasında rupi ticaretini amaçlayan görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasını açıklıyor. İki ülke arasındaki asimetrik ticaret büyük ölçüde Rusya lehine olduğundan, Yeni Delhi kullanılamaz rupi yığınları biriktireceğinden korkuyordu. Bu nedenle Hindistan, Rus petrolünü Suudi Dirhemi’yle satın alıyor. (17)
Doların yerini alacak adaylardan hiçbiri gerekli koşulları karşılamıyor
Nogueira Batista Jr, “Ulusal para birimleriyle ticaretin gerçekten işe yaraması için, ilgili para birimlerinin döviz rezervlerine dönüştürülebilmesi gerekir” diye devam ediyor. Başka bir deyişle, hazırda bulunan ve şiddetli değer kaybına maruz kalmayan likiditeden bahsediyor. Şu an için, doların yerini alacak geleneksel adaylardan hiçbiri (Avro ve Renminbi) gerekli koşulları karşılamıyor. Örneğin, 2010’daki devlet borcu krizinden bu yana Avro’nun bariz olan geleceğine ilişkin belirsizlik dünyanın geri kalanını endişelendiriyor. Renminbi ise Pekin sermaye hesabını serbestleştirmedi: Çin para birimi kullanışlı değil ve sıkı döviz kontrollerine tabi olmaya devam ediyor. Yuanın, doları “tahtından indirmesi” için (ki bu bazı aceleci analistlerin şimdiden öngördüğü bir kırılma noktası) Çin’in para politikasında beklenmedik bir dönüş yapması gerekecek.
Pekin, yuanın yerleşik olmayanlar tarafından kullanılmasının ekonomik modelini değiştireceğinin farkında. Bir para birimi yurt dışında ne kadar çok talep görürse, diğer para birimlerine göre değeri de o kadar yüksek olur ve ihracatı daha pahalı hale gelir. Bu şüphesiz ki Çin’in “dünya atölyesi” için büyük bir tehlike. Pekin, 1997 mali krizi sırasında yaşanan deregülasyonun komşuları; 2008 krizi sırasında da kuzey ekonomileri için yarattığı riskleri de değerlendirdi. Araştırmacı Nathan Sperber, 2015-2016 yıllarında bir finansal serbestleşme girişiminin ardından Çin piyasalarında yaşanan istikrarsızlığın, hükümetin “finansal riskleri ulusal güvenliğe yönelik potansiyel tehditler olarak yeniden tanımlamasına” yol açacak kadar acı verici olarak algılandığını belirtiyor. Sperber, Çinli yetkililerin bakış açısından sermaye kontrollerinin sadece finansal kaygılarla ilgili olmadığına dikkat çekiyor: “Zengin Çinliler sermayelerini kısıtlama olmaksızın ülke dışına çıkarabilselerdi, varlıklarını ve dolayısıyla ayrıcalıklarını güvende tutabilirlerdi. Sermaye kontrolleri nedeniyle, Çin’de sermaye sahipliği göreceli kalmaktadır: Cezalandırmak istediği bireylere karşı müdahale etme olasılığını elinde tutan siyasi güce tabidir.”
2022 yılında dolar açık ara en yaygın kullanılan para birimi oldu
Pekin şimdilik para birimini uluslararasılaştırmak ile Çin kalkınma modelini korumak arasında bir seçim yapmış durumda. Renminbi lehine bir tür dolarsızlaştırma gerçekleştiğinde de Sperber’in işaret ettiği gibi, bu “kısıtlama altında” bir süreçtir: “Bu, piyasa oyuncuları için yuanın bir değişim ya da rezerv para birimi olarak dolardan daha üstün olduğu gerçeğinden hareket eden bir dolarsızlaştırma değil, diplomatik anlaşmalar yoluyla bir uluslararasılaştırmadır”. Doların süregelen cazibesinin bir işareti de 2008’deki subprime krizinde olduğu gibi, ABD finans piyasalarının arızalanmasından kaynaklansa bile, finansal krizler sırasında piyasaların favori güvenli limanı olmaya devam etmesidir.
“Amerika’nın finansal üstünlüğünün sona erdiği” yönündeki açıklamaların gürültüsünün ardında, rakamlar daha ölçülü bir tablo çiziyor. (18) Bank for International Settlements (BIS) tarafından üç yılda bir yapılan son anketin verilerine göre, 2022 yılında dolar açık ara en yaygın kullanılan para birimi olmaya devam etti: Döviz işlemlerinin yüzde 88’inde dolar kullanılırken (1989’dan bu yana değişmeyen bir oran), bu oran Avro için yüzde 32, yen için yüzde 17 ve sterlin için yüzde 17. (19) Çin Yuanı’nın payı (yüzde 7), güçlü bir şekilde artmasına rağmen (2019’da + yüzde 4) mütevazı kalmaya devam etmektedir.
Döviz rezervleri açısından doların payı 2000 yılında yüzde 72 iken 2023’te yüzde 59’a düşmüştür. Ancak bu düşüş esas olarak Washington’un jeopolitik müttefikleri olan Avustralya ve Kanada dolarları, Kore Wonu ve İsveç Kronu gibi para birimlerinin yararına olmuştur. Aynı dönemde Renminbi’nin payı yüzde 0’dan yüzde 2.6’ya yükselmiştir. Bunun nedeni, bir ülkenin borcunun cinsinden başka bir para biriminde rezerv tutmasının çok karmaşık olmasıdır. Çin sermaye piyasası serbestleştirilmeden Renminbi borç piyasasının büyük ölçüde uluslararasılaşması düşünülemez…
* Sorbonne Paris Nord Üniversitesi’nde onursal profesör.
*Mali İşlemlerin Vergilendirilmesi ve Vatandaş Eylemi Derneği (ATTAC) Bilim Konseyi Üyesi.
Çeviri: ARDA ANIK