SERKAN OZAN
Kadıköy heyecanlı… Sahilde iskelenin önü, çarşıda restoranlar, barlar, Bahariye’de, Moda’da kafeler, Bağdat Caddesi’nde arabalar, Hasanpaşa’da sokaklar, Söğütlüçeşme’de metrobüs, Minibüs Caddesi’nde dolmuşlar, otobüsler hep aynı yere gidenlerle dolu. Planlar bu akşama göre yapılmış, hazırlıklar tamamlanmış; çubuklular giyilmiş, İstanbul’un dört bir yanından, en çok da Anadolu yakasından yola çıkılmış, Kadıköy’e varılmış.
Kadıköy gergin… Dile kolay, tam 10 yılır şampiyonluk kutlanmıyor Kadıköy’de… Bir yıl daha kaybetmeye kimsenin tahammülü yok. Herkes bir kez daha umut dolu ama 10 yılın birikimi gölgeliyor o umudu. Ara sokaklarda, küçük meydanlarda, parklarda toplanan taraftar grupları şampiyonluk şarkıları söylüyor. Yanlarından geçenler onlara eşlik ediyor. Yumruklar havada, nakaratlar söyleniyor:
Hep bu dünya
Hep yalan dolan
Senin sevgindir aslolan
Sonuna kadar biz Fenerbahçeliyiz ulan!
Saatleri değil dakikalar bile sayılıyor artık. Süper Lig’de yeni sezonun ilk buluşmasına çok az kaldı. Taraftar grupları yaktıkları meşalelerle, davullarla, tezahüratlarla stada yürüyor. Stada çıkan yollar, stadın önü ana baba günü. Bir stat önü klasiği olan köfteciler, kokoreççiler ortalıkta görünmüyorlar, belli ki başka bir yerde, maç girişinden çok maç çıkışına hazırlanıyorlar. Kadıköy’den Bağdat Caddesi’ne doğru giden yol Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın önünde kapatılmış. Trafik tek yönden akmaya çalışıyor. Binlerce kişi aynı anda trafiğe kapatılan taraftan stada doğru yürüyor. Önce ilk kontrol; biraz lakayıt. Hafif bir üst araması yapan görevli soruyor: Çakmak var mı? Zira maç öncesi stada çakmak sokma konusu önemli. Bir kızgınlık anında en kolay vazgeçilecek şeylerden biri olduğu için göreviler hassas, taraftar ise tecrübeli. Kontrol noktasına gelmeden önce ayakkabılarının içine sokuveriyorlar çakmakları.
Fenerium’un önü cıvıl cıvıl… Sarı – lacivert formalı minikler kalabalığın içinde koşturuyor, aileleri de peşlerinde… Bakkaldaki fiyatın iki katına soğuk su satmaya çalışanlardan biri, potansiyel müşterisini ikna etmeye çalışıyor: İçerde daha pahalı abi… Fenerium’un dev ışıklı tabelasının önünde hatıra fotoğrafı çektirenler belli ki ilk kez maça gelmiş. Yüzlerinde başka bir heyecan var. Aceleyle stada girecekleri kapıyı bulmaya çalışıyorlar. Bir ellerinde telefon, durdurduklarına soruyorlar: Maraton üst burası mı?
Artık eskisi gibi kapı önlerinde yığılma olmuyor. Telefonuzdaki uygulamalardan aldığınız bileti kapıda görevliye okutup stada girmeniz 10-15 saniye sürüyor. İçeri girince ikinci kontrol noktası var. Bu kez daha sıkı bir üst araması yapılıyor, “ele geçirilen” çakmaklar büyükçe bir çöp kutusuna atılıyor, kimseden bozuk para çıkmıyor…
Önce birkaç kat merdiven, ardından birkaç adım ve karşınıza yeşil ile sarı ve lacivertin muhteşem uyumu çıkıveriyor bir anda: Stadın çimleri, tribünlerin sarısı ve laciverti… Kısa bir süre bu manzarayı seyrediyor herkes, sonra koltuk bulma telaşı başlıyor. Kombinesi olanlar rahat, tecrübeli ve zaten yerlerini çok iyi biliyorlar ama ilk kez gelenler ya da uzunca bir süreden sonra stadın yolunu tutanların biraz kafası karışık. Bloklar, sıralar, koltuklar… Başka bir yerde olması gerekirken gelip başkasının yerine oturanlar… Kuralsız bir düzen var ama sonunda herkes yerini buluyor. Bir sıra yukarı, üç koltuk sağa, herkes yerleşiyor bir şekilde.
Maçın başlamasına daha var ama kale arkaları neredeyse dolmuş. İki maraton tribünündeki boşluklar ise yavaş yavaş doluyor. Tezahüratlar çoktan başlamış. Davullar çalınıyor, Fenerbahçe taraftarının yeni bestesi şampiyonluk hasretini haykırıyor:
Şampiyonluk yine gelecek
Hasret dolu günler bitecek
Elbet bir gün
O son sözü Fenerbahçe söyleyecek…
Ellerindeki büyük sepetlerle dışarıdan daha pahalıya su ve atıştırmalık satan görevliler tribünlerin önündeki boşluklarda dolaşıyor. Paralar elden ele görevliye ulaşıyor, aynı eller suları sahibine ulaştırıyor. Çakmaklar ayakkabılardan çıkıyor, sigaralar yakılıyor. Tribün dostlukları kuruluyor. Birbirlerini belki de geçen sezonun son maçından beri görmeyen kombine sahipleri hasretle kucaklaşıyor. Hal hatır soruluyor, transferler değerlendiriliyor. En büyük sohbet konusu Fenerbahçe’nin yeni sezon öncesi en gösterişli transferi teknik direktör Jose Mourinho…
Bir anda ıslıklar ve yuhlamalar yükseliyor tribünlerden; rakip Adana Demirspor’un futbolcuları ısınmak için sahaya çıkıyor. Deplasman takımına ayrılan tribündeki yüz kadar Adanalı tezahürata başlıyor ama hemen karşılık geliyor, sesleri duyulmaz oluyor. Çok geçmeden Fenerbahçeli futbolcular beliriyor çıkış tünelinde ve coşku bir anda patlıyor. Alkışlar, ıslıklar, tezahüratlar, stat hoparlörlerinden çalınan şarkılar ve ısınma başlıyor. Toplu topsuz hareketler sürerken futbolcular tribünlere çağrılıyor, üçlü çektiriliyor. En büyük ilgi Ferdi’ye… İngiltere’ye transfer olacağı konuşulan yıldız oyuncu tribünlere koşup yumruk sallıyor. Hepsi sırayla çağrılıyor tribüne. Yeni transferler bu konuda biraz tecrübesiz. Allan Saint-Maximin mesela; yumruk sallamak yerine dans figürleri sergiliyor.
Stat artık tamamen dolu. Takımlar sahada, hakemler son kontrolleri yapıyor. Sevgi, coşku, umut, heyecan kısacası bütün güzel duygular tavan yapmış durumda. Atkılar, flamalar, bayraklar kaldırılıyor ve artık bir maç önü klasiği haline gelen o şarkı hep bir ağızdan söyleniyor:
Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek
Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek
Ruhum senin, kalbim senin, ömrüm senin
Yıllar geçse ölmeyecek bende sevgin…
Hemen ardından bir başka maç önü klasiği; ilk düdüğe saniyeler kala bütün tribünler geri sayıyor:
…beş, dört, üç, iki, bir…
Ve herkes ama herkes zıplamaya başlıyor ve herkes aynı şeyi haykırıyor:
Lay lay lay lay lay…
Fenerbahçe hızlı başlıyor, yeni transfer Maximin çok etkili. Daha ikinci dakikada önemli bir tehlike yaratıyor. Taraftarın coşkusu artıyor ama sarı-lacivertlilerin hızı dakikalar ilerledikçe kesiliyor. Tribünler sabırsız, pozisyon sayısı az. Adana Demirsporlu futbolcuların oyunu soğutmaya, zaman geçirmeye yönelik hareketleri büyük tepki çekiyor: Islıklar, yuhalamalar, hep bir ağızdan olmasa da münferit küfürler…
İlk yarım saat böyle geçiyor ve bir anda Maximin çıkıyor yine sahneye. Çalımlarla sol taraftan içeriye doğru hareketleniyor ve ters bir ara pası yuvarlıyor kaptanın önüne. Dzeko’dan tek vuruş ve top ağlarda. Tribünlerde inanılmaz bir sevinç patlaması yaşanıyor. Dakikalar boyunca beklenen sezonun ilk golü geliyor. Herkes birbirine sarılırken hoparlörlerden Dzeko’nun gol şarkısı yükseliyor:
Beni sev, beni sev
Yoluna yoluna, delirdim uğruna…
İlk yarının sonu yaklaşırken devre arasına hazırlanan büfelerde pişen köftelerin kokusu tribünle kadar geliyor. Golün coşkusu bitmen ilk yarı sona eriyor. Taraftar oyundan olmasa da skordan memnun. İlk yarının değerlendirmesi yapılıyor, herkes Maximin’i konuşuyor. Yeni bir “sevgili” bulmuş olma umudu taşıyan da var, temkinli olup birkaç hafta daha beklenmesi gerektiğini söyleyen de… Devre arası herkes sakin, dinleniyorlar, ikinci yarıya hazırlanıyorlar.
İkinci yarıda da sahadaki manzara pek değişmiyor. Fenerbahçe pozisyon yaratmakta zorlanıyor ama defansta açık vermiyor. Özellikle iki kale arkası tribün hiç susmuyor, besteler art arda söyleniyor. Zaman zaman iki maraton tribünü kendilerine katılmaya çağırıyorlar ama maraton pek oralı değil. Onlar daha sakin takip ediyorlar maçı. Kuşkusuz bunda heyecan vermeyen oyunun da etkisi yüksek. Bir ara oyundan tatmin olmayan taraftar kendi kendine eğlenmeye başlıyor; telefon ışıkları yakılıyor, son yılların popüler bestesi söyleniyor:
Sensiz hayat bir işkence
Dilimdesin gündüz gece
Satır satır hece hece
En büyüksün Fenerbahçe…
Taraftarın baskılı oyun beklentisi, bol gol beklentisi sahada karşılık bulmuyor. Son dakikalara girilirken skoru koruma çabası ağır basıyor. Sezonun ilk maçını tek golle kazanıyor Fenerbahçe. Bitiş düdüğünün ardından futbolcular taraftarı selamlarken taraftarlar Kadıköy’de belki de son maçlarını oynayan Ferdi’ye sesleniyor:
Gitme, sana muhtacım
Gözümde nursun, başımda tacım; muhtacım…
Bir yandan da tribünler boşalıyor. Stadın önündeki büyük kalabalık geldikleri yöne dağılmaya başlıyor. Trafik yine sıkışıyor, kaos yaşanıyor. Saat gece yarısına yaklaşırken herkes bir an önce evine dönmek derdinde. Bir yandan da maç kritikleri yapılıyor, oyuncular, yeni transferler ve en çok da Mourinho konuşuluyor. Akılların bir köşesinde geçen sezonki 99 puanlı ikincilik varken oyundan çok sonuç odaklı oyun tartışılıyor.