HİLAL KÖSE
Dostlar Tiyatrosu’nun kurucusu, usta oyuncu Genco Erkal’ı sonsuzluğa uğurlayalı tam bir ay oldu. Yıllar yılı Nazım Hikmet’e ses olmuş büyük sanatçı, son vedasını da Nazım’ın dizeleriyle yaptı. “Hoşça kalın dostlarım benim, sizi canımda, canımın içinde, kavgamı kafamda götürüyorum…” diye başlayan o son Instagram paylaşımını gördüğüm anı hatırladıkça kötü oluyorum. Sonra hemen sahnede hayal ediyorum büyük ustayı, sanki hiç gitmemiş, o çok sevdiğimiz oyunlarından birinin perdesi kapanmış… Son oyunu İmparator’un ilk gösteriminin ardından bir araya gelmiştik… Tiyatro tutkusu için “Şanslıyım, ilk sahneye çıktığım günkü heyecanımı aynen muhafaza ediyorum. Tiyatro benim için bir iş değil, meslek değil, neredeyse yaşamın ta kendisi. Bir misyonum olduğunu düşünüyorum, ona yürekten bağlıyım. İnsanları aydınlatmak, onları mutlu etmek, birlikte daha güçlü olduğumuzu göstermek, onları sağaltırken, kendimi de sağaltmak, bir çeşit moral aşısı olmak… Bunları yapabildiğim sürece ayakta kalabileceğimi düşünüyorum” demişti. Dediğini de yaptı, yorulmuştu ama son ana kadar vazgeçmedi… Nadir Nadi’nin yazarlarından, gazeteci Ali Sirmen’in vefatının ardından, 17 Mart’ta, “Yordu bizi bu alem, yeter mi yeter. Kişi direnebildiği kadar. Hamlet’n son sözü gibi ‘Gerisi sessizlik” diye yazmıştı.
Usta tiyatrocuyu, yıllar boyunca birlikte sahne tozu yuttukları Tülay Günal ile andık, bize bıraktıklarına kısa da olsa değindik. Oyunculuğuyla ve sesiyle tiyatroya iz bırakmış, çok özel bir sanatçı Tülay Günal. Ekranda ve beyaz perdede de adından söz ettiren işlere imza attı. Hem tek başına sahnelediği oyunlarla, hem de Genco Erkal ile yol arkadaşlığı süresince çok sayıda ödül adlı. “Yaşamaya Dair” adlı müzikli gösteri, ikilinin en çok izlenen oyunlarının başında geliyor. Erkal’ın son anlarında bile tiyatro yaptığının en yakın tanığı olarak – biz sorduk – anlattı… Erkal için, “Gençlerin yoluna ışık olmak istedi. Mücadelesi, cesareti ve sanatçılığı ile bize örnek oldu. Memleketini her şeyin üzerinde tutan bir insan, bir ‘sanık’ olarak aramızdan ayrıldı” diyor
– Başınız sağ olsun öncelikle… Biraz birlikte geçirdiğiniz yıllardan bahseder misiniz? Genco Erkal ile çalışmaya ne zaman başladınız? Hiç ara verdiğiniz oldu mu?
Teşekkür ederim… 1990’ların ortası… Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’ndayım. İstanbul Tiyatro Festivali’nde Işıl Kasapoğlu’nun sahnelediği “12. Gece” oyununu oynadık. O gece seyirciler arasında 2005’te kaybettiğimiz büyük yönetmen Mehmet Ulusoy da var. Fransa’dan yeni gelmiş. Kendi tiyatrosu Théâtre Liberté’de sahnelediği “Simyacı” oyununun başrolünde; “Kafkas Tebeşir Dairesi” ile başlayan birliktelikleri, tiyatro ve yol arkadaşlıkları çok uzun yıllara dayanan Genco Erkal var. Oyunu Fransız oyuncularla, Fransızca oynamış Genco Erkal. Bu defa Türkiye’de Dostlar Tiyatrosu prodüksiyonu olarak sahnelemek istiyor. Oyunda kendisiyle birlikte rol alacak bir kadın bir de erkek oyuncu arıyor ve bir “audition” yapılıyor. Mehmet Ulusoy “12. Gece” oyunu izledikten sonra Genco abiyi arıyor ve “Ben kadın oyuncuyu buldum” diyor. Hayatımda tanıdığım en deli, en komik insanlardan biriydi, bir büyücüydü Mehmet abi. İstanbul’a gittim. Genco abiyle buluştuk, metni okuduk, tartıştık. 20’li yaşlarda yakaladığım bu fırsat, sonraki hayatımda çok belirleyici oldu. Yaşamımın dönüm noktasıydı, eşsiz bir deneyimdi..
– Hiç unutamadığınız acı – tatlı anılarınızdan da bahseder misiniz?
O kadar çok anımız var ki, hangisini anlatayım… Ali Paşa Hanı’ndayız. Yıl 2013. Açıkhava sahnesi olduğu için sürekli hava durumu takip ediliyor. O gün inanılmaz bir sağanak yağış gösteriyor hava durumu tam oyun saatinde. Biz tabi geldik tiyatroya. Genco Erkal’a “Bu yağmurda oynayamayız” herhalde dedim. Bir şey söylemedi; ama bir tuhaf baktı bana. “Seyirciye yağmurluk dağıtılacak” dedi. Oyun başladı. Yağmur yok henüz. Ancak oyunun ortalarına doğru müthiş bir sağanak bastırdı. Seyirciye bakıyorum, kimse kıpırdamıyor. Çok mutlular. Genco Abi’ye bakıyorum; sırılsıklam ama umurunda değil. Ben de bıraktım yağmura kendimi. Seyirciyle birlikte o gün belki de hayatımızın en sıradışı, en büyüleyici anlarından birini yaşadık.
– Türk tiyatrosunda eşine az rastlanır ikili performans sergilediniz. Siz bu uzun soluklu birlikteliği nasıl değerlendirirsiniz? Sanat yaşamımıza ve size neler kattı?
Evet, onun yanında sahnede kendimi müthiş güvende hissediyordum. Sanırım Genco Erkal da bunu hissetti. Sahne üstünde yaşadığımız bu koşulsuz güven, bütün endişelerden arınmış ve sadece oyuna konsantre olmuş bir performans ortaya koyuyordu. Bu nadir görülen durum üzerine inşa ettik biz hem sahne, hem yol arkadaşlığımızı. Bu nedenle sağlam ve uzun soluklu oldu. Seyirci de hissediyordu bunu.
– Sahnedeki Genco Erkal’ı nasıl anlatırsınız? Uyumlu bir sahne arkadaşı mıydı? Anlaşamadığınız anlar oldu mu?
Az rastlanır bir disiplin anlayışı vardı. Bu kadar çalışkan bir insanı daha önce görmemiştim. Bedenine, sesine, tiyatroya gösterdiği özen… Aklı önde tutan ve kendisiyle dalga geçebilen inanılmaz komik bir insandı. Çok eğlenir, gülerdik. Şüphesiz tartıştığımız, ayrı düştüğümüz anlar da oldu; ama bunlar zaten hep işin daha kaliteli olmasına yönelikti…
– Genco Erkal’ın sahne ışıkları hiç kapanmayacaktı sanki… Instagram’da ansızın bir elveda mesajıyla karşılaştık. Siz son anlarında yanında olabildiniz mi, veda edebildiniz mi kendisine?
Evet, yanındaydım. Bizi hazırlıyordu uzun bir zamandır. Bunun farkındaydık. Önce kabullenmek istemedik… Ama hepimizin bir zamanı var bu yeryüzünde. Önemli olan, bir arada yaşadığımız zaman ve özellikle geride bırakacaklarımız.
– Onun tiyatro tutkusunu ve ülkesinde olan bitenlere itirazını hep hatırlayacağız. Siz onu ve sanatını nasıl yorumlarsınız?
Onun tiyatrosunu ve yaşamını birbirinden nasıl ayırabiliriz ki? Eğer zamanı olsaydı tam da bu meseleyi tartışan bir oyun seyredecektik ondan. “Galileo Galilei”yi yeniden sahnelemek istiyordu. Kilisenin baskı ve tehditleri altında işkenceden korkarak düşüncelerini inkar eden bir bilim insanını anlatır oyun. Projesi gerçekleşseydi aydın sorumluluğunu tartışmaya açacaktı bizlere. İçinde yaşadığı toplumun, toplumların sorunlarını dert edinmiş; tiyatrosunu bunun etrafında örmüş gerçek bir tiyatro insanı ve aydındı.
– Birlikte oynadığınız oyunları izleme şansımız olacak mı? Genco Bey’in rolünü başka bir tiyatrocu üstlenir mi? Nâzım Hikmet’in sesine ses olmuştu…
Hayır. Ancak onunla aynı sahneyi paylaşan insanlar olarak, ondan öğrendiklerimizin üstüne koyarak ilerlemeliyiz. Çalışıyoruz… Sadece hepimizin biraz zamana ihtiyacı var.
– Onu nasıl anmalıyız? Anısını yaşatmak için neler yapmalıyız? Son ana kadar dik durdu ve direndi ama buruk gittiğini düşünüyorum en azından ülkesi adına…
Başta kızı Ayşe Erkal, ailesi, yakın dostları, seyircisi ve onu sevenler Genco Erkal’ı yaşatacaktır. Onun gençlere verdiği değeri, önemi hepimiz biliyoruz. Gençlerin yoluna ışık olmak istedi. Mücadelesi, cesareti ve sanatçılığı ile bize örnek oldu. Bu ülkenin en kıymetli sanatçılarından, memleketini her şeyin üzerinde tutan bir insan, bir “sanık” olarak aramızdan ayrıldı. (*) Ona sorduğunuzda “Bunu madalya olarak taşıyorum” derdi. Zaman zaman “Keşke Aziz Nesin de yaşasaydı” diyorum. Kim bilir, bu akılla – mantıkla izah edilemeyecek dönemi nasıl hicvederdi?
SÜRÜDEN BİRİ OLMAYI KABUL ETMİYORUM
Genco Erkal, 2022’den beri ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla yargılanıyordu. Mahkemede ve istinafta iki kez beraat etti. Ancak dosya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itirazı üzerine Yargıtay’a gitti. Savunmasında, “Cumhurbaşkanı, ‘Çobanlık felsefesini anlamayan, insan yönetemez. Ben de bir çobanım’ dedi. İşte bu konuşma son tweetime ilham kaynağı oldu. Kendisi çobanlığı gururla kabul edip savunduğuna göre burada hakaret söz konusu olamaz. O çobanlığı tercih edebilir ama ben sürüden biri olmayı kabul etmiyorum. Çağdaş bir toplum özgür bireylerden oluşur, halk koyun sürüsü olamaz” demişti.