EMRAH KOLUKISA
Hemen her galeri ve kurum yeni sergileriyle çıkıyor sanatseverlerin karşısına ve her biri de el artırıyor, deyim yerindeyse. Bazen günde 2-3 açılış birden oluyor İstanbul’da ve sanatseverler bir açılıştan diğerine yetişmekte zorlanıyor. İstanbul dışında da benzer bir hareketlilik olduğu aşikâr ama onların İstanbul merkezli bu kalabalık sezon açılışında biraz ihmal edildiklerini düşünmekte (en azından biz basın mensupları tarafından) haklı olduklarını teslim edelim. Biz yine de onları da unutmadık (bir yere kadar en azından) ve sezonun dikkat çeken sergileri listemize dahil ettik. Ekim ayından itibaren de perdeler açılmaya başlayacak ve İstanbul Tiyatro Festivali’nin de gelişiyle birlikte muhtemelen bol bol tiyatro konuşacağız.
“Georg Baselitz: Son On Yıl” – Sakıp Sabancı Müzesi
13.09.2024 – 02.02.2025
Alman sanatçı Georg Baselitz’in 100’e yakın eserini bir araya getiren Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) yine sezona büyük ağırlığını koyarak başladı. 86 yaşındaki sanatçının devasa tablolarıyla heykellerine ev sahipliği yapan müze, daha önce 2002’de Türkiye’de bir sergi açan Baselitz’in son 10 yılda ürettiği eserleri sergiliyor. Sergi müzenin tüm katlarına dağılmış ve hatta bahçesine taşmış durumda. Ayrıca sanatçının gravür çalışmalarından oluşan bir seçki de sergiyle eş zamanlı olarak Akbank Sanat’ta (Taksim) görülebilir. Tablolarındaki figürleri (insan, kartal ya da her ne resmediyorsa) her daim baş aşağı çizen Baselitz, kendine has bu üslubuyla biraz da yaşadığı ve yaşadığımız çağa dair de bir yorumda bulunuyor diye düşünüyor insan. Serginin küratörü Sir Norman Rosenthal’in Picasso’yla benzerlik kurduğu dev kariyerinde Baselitz, 20. yüzyılın ikinci yarısında Alman sanatı için yeni bir kimlik şekillendirmiş, son derece mühim bir isim. SSM müdürü Dr. Nazan Ölçer’in açılışında büyük bir heyecanla tanıttığı sergi gerçekten de sezonun en etkileyici sergilerinden biri.
“Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” – İş Bankası Resim Heykel Müzesi
28 Eylül’den itibaren
Yazımızı yazdığımız sırada henüz bu sergi açılmamıştı ama İş Bankası Resim Heykel Müzesi (İRHM) geçen yıl açıldığından bu yana İstiklal Caddesi’nin hareketliliğine önemli bir katkıda bulunuyor ve bu yılki yeni koleksiyon sergisini de görmemek olmazdı. “Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” başlığını taşıyan sergide natürmortlar başta olmak üzere yeme içme temasının işlendiği resim ve heykeller izleyiciyle buluşacak. Serginin küratörlüğünü, müzenin kurucu küratörü Prof. Dr. Gül İrepoğlu üstlenirken, tasarımı ise PATTU Mimarlık’a ait. İrepoğlu, aynı zamanda sergiyle aynı adı taşıyan bir de kitabın hazırlığını üstlendi. Sergide, 150’den fazla Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’na ait eserin yanı sıra, çok sayıda saygın koleksiyoner ve kurumdan ödünç alınan 50’ye yakın eserle birlikte 90 sanatçıya ait 200’ü aşkın sanat eseri görülebilecek. Yeme içme temasını merceğine alan sergide, “Cömert Doğa” temasıyla başlayıp, natürmortlar, ürünlerin sunulduğu pazar yeri, manav, fırın, dükkân ve sokak satıcıları, balıklar ve balıkçılar, su, yiyecek hazırlıkları, sofralar, lokantalar ve kahvehaneler gibi bölümler işleniyor. Temalara dağılmış sergi odalarında sanat eserlerine, İstanbul’un Resmi sergisinden de alışageldiğimiz üzere şiirler de eşlik ediyor.
“Bir Koleksiyoner Hikâyesi” – Çeşitli Mekanlar
21.09.2024 – 15.12.2024
İstanbul’un 7 ayrı mekanında birden başlayan “Bir Koleksiyoner Hikâyesi” başlıklı sergi yine yeni sezonun en iddialı sergilerinden. Mustafa Taviloğlu’nun kişisel sanat koleksiyonunun tamamının sergilendiği bu devasa sergide tam 2430 eser sanatseverlerle buluşuyor. Kimilerinin ‘Mudo Bienali’ benzetmesi yapması boşuna değil, zira 7 ayrı mekânda gezilecek bu serginin bir benzerini ancak bienallerde görüyoruz. İBB ve İş Bankası’nın özel destekleriyle ve Contemporary İstanbul Vakfı iş birliğiyle oluşturulan projenin tasarım ve yönetimini Ekmel Ertan, küratörlüğünü ise Marcus Graf – Derya Yücel ikilisi üstlenmiş. Sergi mekânları şöyle sıralanıyor: İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Artİstanbul Feshane, İstanbul Sanat, Müze Gazhane, Likör Fabrikası, Galeri Eyüpsultan ve İş Sanat Kibele Sanat Galerisi. Her mekânda farklı temalar gözetilerek bir araya getirilen eserler var ve tüm bunları (2430 eseri yani) görmek için başka bir fırsatınız olur mu bilemiyoruz. Ne de olsa Mustafa Taviloğlu 52 yıldır biriktirdiği bu eserleri ilk ve belki de son kez sergiliyor.
“Hesaplar ve Tesadüfler” – Pera Müzesi
19.09.2024 – 26.01.2025
Algoritma sanatına ne kadar aşinasınız bilmiyoruz ama özellikle yapay zekanın hayatımızda hızla yer işgal etmeye başladığı şu çağda bu konuya ilgi duymamak ya da kayıtsız kalmak pek elde değil gibi ve Pera Müzesi’nin yeni sergisi de bu sanat akımının öncülerinden üç Macar sanatçının eserlerini İstanbul’da sanatseverlerle buluşturuyor. Vera Molnár, Dóra Maurer ve Gizella Rákóczy’nin 1960’lardan itibaren ürettiği eserleri bir araya getiren “Hesaplar ve Tesadüfler” (Macaristan Ulusal Bankası Koleksiyonu’ndan Algoritma Sanatı) başlıklı sergi bilgisayar, algoritma ve matematik aracılığıyla soyutlamanın sınırlarını alabildiğine genişletmesine odaklanıyor, dijital çağın sanatsal araçlarını ve sanatçıların yenilik arayışlarını gündeme taşıyor. Maurer, Molnár ve Rákóczy’nin eserleri, sanatçıların yenilikçi yaklaşımlarını gözler önüne sererken 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren bu alanda dikkat çekici arayışlara ve yeniliklere kucak açan köklü Macar geleneğinin de izlerini sürüyor. Ayrıca sergiye eşlik eden “Vera Molnár’ın İzinde” başlıklı bir ikinci sergi var ki (müzenin 3. katında) en az üst kattaki sergi kadar ilginç işler barındırıyor.
“Karaya Çıkmak Yasaktır” – Arter
19.09.2024 – 23.02.2025
Finlandiyalı sanatçı Maaria Wirkkala’nın 2007 yılında 52. Venedik Bienali’nde sergilenen ve aynı yıl Arter Koleksiyonu’na dâhil edilen “Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı yerleştirmesi, İstanbul’da ilk kez Arter’in 1. kat galerisinde izleyiciyle buluşuyor. Yerleştirmeyle aynı adı taşıyan serginin küratörlüğünü Nilüfer Şaşmazer üstleniyor. Wirkkala’nın Arter’deki sergileme için küçük dokunuşlarla müdahale ederek yaptığı bu yeni yerleştirme, aradan geçen zaman zarfında çok daha büyüyen göç ve mültecilik meselesini bir hayli etkileyici bir biçimde önümüze koyuyor. Görülmesi şart.
“Islak Zemin” – Arter
19.09.2024 – 06.04.2025
Yasemin Özcan’ın sanatla zanaati oyuncu bir üslupla harmanladığı seramik işleri, Arter’in yeni açılan ikinci sergisi olarak çıkıyor karşımıza. Özcan’ın farklı disiplinleri de içeren üretiminin izleyicinin zihnini iyi anlamda kurcaladığını söylemek gerek. İşlere eşlik eden metinleri (yine Özcan’a ait metinler de) görünce çağlar öncesinden kalan “tablete yazmak” geleneğinin ne gibi yeni anlamlar içerdiğini de düşünmek mümkün “Islak Zemin”de yürürken. Sergiye ve Yasemin Özcan’ın bu bağlamda ürettiği geniş ölçekli yerleştirmeye adını veren “ıslak zemin”, sanatçının taşınacak yeni bir ev ararken emlakçılardan sıklıkla duyduğu bir tabir. Mutfak ve banyo benzeri suyla temas eden alanlar için kullanıldığı gibi kaygan ve tekinsiz alanları da imliyor elbette ama burada ayağınızın kayıp düşmesinden korkmayın deriz, düştüğünüz yerde de başka güzellikler keşfetmeniz kaçınılmaz.
“İçimdeki Şehir” – Borusan Contemporary
14.09.2024 – 17.08.2025
Doug Aitken’in “İçimdeki Şehir” (Naked City; aslında Çıplak Şehir daha doğru bir tercüme gibi duruyor sanki) başlıklı sergisi, yaklaşık bir yıl boyunca Borusan Contemporary’de (nam-ı diğer Perili Köşk) hafta sonları ziyarete açık olacak. Serginin küratörlüğünü üstlenen Jerome Sans’ın sözleriyle özetlersek: “1990’lı yıllardan bu yana sanatın var olabileceği tüm biçimlerin sınırlarını zorlayan Amerikalı multidisipliner sanatçı, günümüz varoluşuyla özdeşleşmiş hiperbağlantılılığın karmaşıklıkları ve çelişkilerinin küreselleşmiş neoliberal toplumlardaki özgürlüğün anlamının ve tüm bunların bireyin izolasyonu üzerindeki etkilerinin izlendiği bir anlatı sunuyor.” İstanbul’dan, Boğaziçi’nden ve Perili Köşk’ten çok etkilendiği anlaşılan Aitken ise şunları söylüyor: “Bu sergiyi geliştirirken mekânın mimarisi, yapının konumu, bu kızıl tuğlalı ve gizemli ‘Perili Köşk’ çok ilgimi çekti. Boğaz manzaralı yapıdan köprüyü de görmek mümkün. Avrupa’dan Asya’ya doğru bakıyoruz. Birbiriyle örtüşen farklı kültürlerin ortaya çıkardığı zengin karmaşayla beraber çok yoğun bir kesişim noktası duygusu hâkim; hayranlık uyandırıcı ve başka hiçbir yere benzemiyor. Bu sergide iç mekânları kullanarak onları ‘sonsuz’ kıldım.”
“Tasarımcının Notu” – Salt Beyoğlu
11.09.2024 – 02.02.2025
Kitaplar, her yerde kitaplar… Borges evreni bir kitaplık olarak hayal etmişti, o zamandan beri her kütüphaneye farklı bakanlardanız. Salt Beyoğlu’ndaki “Tasarımcının Notu” başlıklı sergi de kitabı merkeze alan ve Türkiye’de kitap tasarımının son 50 yıllık serüvenini gözler önüne seren, bir yanıyla da hayli nostaljik unsurlar içeren bir seçki. Mekânın İstiklal Caddesi’nden girilen büyük giriş salonunda sizi karşılayan sergi (buraya belki kapak muamelesi yapabiliriz, kitabın kapağı anlamında) binanın 3. ve 2. katlarında devam ediyor (bu sıra önemli, zira kronolojik bir yapısı olan serginin 70’lerden başlayan kısmı 3. katta). Günümüze kadar uzanan yarım asırlık dönemde kitap tasarımı alanında çalışmış, bu alanı dönüştürmüş isimlerle yapılmış söyleşilerden bölümlerin de yer aldığı sergi aslında kendi içinde özel bir tasarıma sahip ve bizce bir tasarım kitaba sahip olmayı da hak ediyor. Yukarıda söz ettiğim tasarımcılar kimler derseniz, aralarında Bülent Erkmen, Yurdaer Altıntaş, Savaş Çekiç, Gülizar Çepoğlu, Sadık Karamustafa, Esen Karol, Sait Maden, Hakkı Mısırlıoğlu, Nazlı Ongan, Mehmet Ulusel ve Erkal Yavi’nin de olduğu çok sayıda isim sayılabilir.
“Dünyalar Arasında” – İstanbul Modern
06.09.2024 – 20.04.2025
Şüphesiz yeni sezonun en Instagram dostu sergisi İstanbul Modern’de başlayan ve Japon sanatçı Chiharu Shiota’nın imzasını taşıyan “Dünyalar Arasında” başlıklı yerleştirme oldu. Shiota’nın insan bedenindeki sonsuz kılcal damarları akla getiren kırmızı ipliklerle karmaşık bir örümcek ağı gibi donattığı sergi salonunda fotoğraf çekme dürtüsüne karşı koyabilen kimse olmayacak muhtemelen. Öte yandan sanatçının “ara bir yerde” olma duygusunu odağına yerleştiren sergi İstanbul’un Asya ve Avrupa arasındaki konumuna da gönderme yapıyor. Shiota’nın müzenin hemen yanı başındaki dev limandan ilham aldığı da çok açık, yerleştirmedeki valizler limanın akla getirdiği yolculuk duygusunun çok bariz simgeleri. Kendisinin de Japonya’dan Almanya’ya göç eden bir kişisel tarihçesi olduğunu unutmadan elbette.
“Solo Botter: Komet” – Casa Botter
18.09.2024 – 12.01.2025
Komet’i kaybedeli 2 yıl oldu, acısı ve özlemi taze hâlâ. Türk resim sanatının en özgün yaratıcılarından biri olan Komet’in vefatından sonraki ilk sergisi İstiklal Caddesi’ndeki Casa Botter’de açıldı ve sergide Komet’in farklı dönemlerinden eserlerle birlikte kişisel eşyaları, resim çizerken kullandığı malzemeleri ve hatta yazdığı kimi şiirleri de yer alıyor. İstanbul’un en güzel binalarından biri olan ve İBB Miras tarafından restore edilerek sanat mekânına dönüştürülen Casa Botter’in hemen dış cephesinde Komet’in şu sözleri selamlıyor gelip geçenleri: “Yıllarca kendimi zorluklara alıştırdım. Çünkü kolaylığa ulaşmak için o engellerle boğuşmanın gerekli olduğuna inanmıştım. Öyle bileği yetenekli birisi değildim. Ama küçük yaştan beri kendimi, var olmayı, olayları, yapıları sorgulamaya çalışan bir eğilimim vardı. Dağınık, sarsak yapımı ancak aşırı disiplin içinde yapabileceğim çalışmalarla bir dengeye oturtabilirdim.”
“Angels Fall – Where From Where To” – Anna Laudel
20.09.2024 – 10.11.2024
Berlin’de yaşayan Alman sanatçı Lennart Brede’nin Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Angels Fall – Where From Where To” (Melekler Düşer – Nereden Nereye) Anna Laudel’de ziyarete açıldı. Fotoğraf ve film temelli çağdaş sanat üretimlerinde geçmiş, kökler ve kimlik üzerine derinlemesine bir keşif sunan Brede, sergideki işlerinde kendisine yol açan ilhamlarını anlatırken “Nerede doğduğunuz, nerede yaşadığınız sizin kimliğinizi de etkiliyor. Örneğin İstanbul’da boğazın, denizin yanı başında büyümekle, Avusturya’nın küçük bir köyünde dağlara bakarak büyümek kafa yapınızın da birbirinizden farklı olmasına yol açar” diyor. Sergide yer alan fotoğraf ve film işlerinde aklımızın bir yerinde hep gökyüzünden dünyaya, oradan da yerin ya da denizin (suyun) altına düşen melekleri tutmamız gerektiğini de fısıldayan bir ses var adeta; nereden düşer melekler ve nereye düşer?
“What Trees Whisper” – Anna Laudel
20.09.2024 – 10.11.2024
Ardan Özmenoğlu’nun son dönem işlerini bir araya getiren “What Trees Whisper” (Ağaçların Fısıldadığı) bu sezon Anna Laudel’de açılan ikinci sergi. Şu sıralar onunla özdeşleşen post-it işlerine ara veren ve farklı malzemelere yönelen sanatçının sergisinin merkezinde devasa bir çam ağacı kütüğüne konumlandırılmış bir cam heykel yer alıyor. Dev kütüğü Bolu’da bulup getirttiğini söyleyen Özmenoğlu “Ben artık kendimi tutamaz bir şekilde ahşap, kütük biriktirmeye başladım ve ağaçların dünyasına girdim. Ağaçlara çocukluktan beri hep ilgim, alâkam ve aşkım vardı. Her mevsimde, her renkte büyüleyici olduklarını düşünüyorum” diyor. Sergide yer alan ve Özmenoğlu için çok yeni olan şeyse dokulardan oluşan büyük boyutlu fotografik tablolar. Doğanın çok yakından bakılmasıyla oluşan bu ilginç görünümleri parlak renkleriyle insanı çekiyor ve anlam üzerine düşünmeye sevk ediyor.
“Yer Duygusu” – Barbare Studio (Tekirdağ)
14.09.2024 – 13.11.2024
İstanbul dışı sergilerimize İstanbul’a olan yakınlıklarını düşünerek başlayalım dedik ve Tekirdağ’daki Barbare Bağları’nın içinde açılan ve Barbare Studio’nun ilk sergisi olan “Yer Duygusu”nu ilk sıraya aldık. Celine Topsakal tarafından kısa bir süre önce kurulan Barbare Studio, başta bölgede yaşayan sanatçılar olmak üzere genç yaratıcılara alan açan, onları bölgede yaratmaya davet eden bir oluşum. Yerli ve yabancı 16 sanatçının işlerinin yer aldığı “Yer Duygusu” sergisi, adını şarapçılığın önemli bir parçası olan ve şaraba kendine has karakterini veren toprak, mikroiklim ve arazinin yapısı, eğim, rakım ve her türlü coğrafi özellik gibi faktörlerin birleşimi olan “terroir” kelimesinden alıyor. Gerçekten de yayıldığı olağanüstü güzellikteki arazinin manzarasında farklı açılımlarla ziyaretçileri bekleyen bu sergi ilgiyi fazlasıyla hak ediyor. Küratörlüğünü Melis Golar’ın üstlendiği sergiyi gezeceklere şarap tadımı için de bir randevu almalarını öneririz.
“Ehlikeyif” – Odunpazarı Modern Müze (Eskişehir)
08.09.2024 – 20.07.2025
Eskişehir’deki Odunpazarı Modern Müze (OMM) çağdaş eserler ve fantastik tasarımları bir araya getiren “Ehlikeyif” sergisi ile kuruluşunun 5. yılını kutluyor. Tasarımla sanatın birbirine ilham verdiği işlerle yerli ve yabancı isimleri bir araya getiren sergide gerçekten çok ilginç ve hayranlık uyandırıcı tasarımlar yer alıyor. Serginin tanıtım yazısında “Teknolojinin yol açtığı hasar, nüfus yoğunluğu, iklim değişikliği ve salgınlar, sade zamanlara duyulan kolektif bir açlık yaratırken, postmodern çağda doğaya ve doğanın içindeki karmaşık yaratıklara duyulan özlem bu serginin temel temasını oluşturuyor. Bauhaus ve türevlerinin modern mobilya üzerindeki baskın etkisine rağmen, “Ehlikeyif” doğanın unsurlarıyla aşılanmış, alışılmadık ve eğlenceli mobilya tasarımlarını bir araya getiriyor.” ibareleri eserlerin yaratım süreciyle ilgili yol gösterici ipuçları veriyor. Küratörlüğünü İdil Tabanca’nın üstlendiği sergi, resim, heykel, yerleştirme ve mobilya tasarımı disiplinlerinde geleneksel sınırları ustalıkla aşan uluslararası sanatçı ve tasarımcılar arasında Max Lamb, Gaetano Pesce, Misha Kahn, Willem Van Hooff, Guido Casaretto, Andrea Branzi, Bertrand Frompeyrine, Karl Monies, Guillermo Santoma, Chris Wolston, Faye Hadfield, Ahmet Doğu İpek, Melih Çebi gibi isimler var.
“OYKNOCK KNOCK!” – Siyah Beyaz (Ankara)
20.09.2024 – 19.10.2024
Ankara’daki Siyah Beyaz Galeri sezonu Fırat Engin’in “OYKNOCK KNOCK!” başlıklı sergisiyle açtı. Henüz gidip gezme imkânı bulamadığımız serginin basın bülteninde şu açıklama yer alıyor: “Birey-toplum ilişkisini ekonomik ve kültürel temsiller üzerinden ele alan Engin, hafızalarda yer eden bazı sembolleri ve anlamlarını yeniden yorumlayarak izleyiciyle buluşturuyor. Metal, neon, floresan, fotoğraf gibi malzemelerle çalışan sanatçı, bu sergisinde gerçeğin peşine düşmeyi öneriyor. Gerçekliğin bulanıklığına referans veren sergi, sanatın kayıt altına alan doğası bağlamında bugünü not alıyor. Kapital sistemden dolayı sürekli olarak dönüşen toplumsal, ekonomik ve kültürel yapıları odağına alan sergi, ortadan kalkan geleneksel ilişkileri, değerleri ve kurumları malzeme ve imgenin olasılığında yeniden yorumluyor. Sergi, içinde yaşadığımız çağın yanı sıra tarihteki toplumsal kırılmaların metaforunu kurarken, bunu kültürel ve evrensel kodlardaki semboller üzerinden yapıyor. “OYKNOCK KNOCK!”, hakikatin artık görünmez olduğu, anlamın tükenmeye başladığı bir çağda bugünün dünyasına tanıklık etmeye çalışırken, bireysel hak ve özgürlükler, demokrasi, ideoloji, güç, hedonizm gibi bulanıklaşan kavramların tezahürünü ironik bir biçimde kuruyor.”
“Joan Miró: İmge, Metin ve Gösterge” – Arkas Sanat Merkezi (İzmir)
26.09.2024 – 09.02.2025
İzmir’deki Arkas Sanat Merkezi’nin yeni sezon sergisi ise İspanyol sanatçı Joan Miró’nun Türkiye’de daha önce görülmemiş eserlerinden oluşan bir seçkiyi bir araya getiriyor. “Joan Miró: İmge, Metin ve Gösterge”, sanat tarihçisi ve akademisyen Robert Lubar Messeri küratörlüğünde Miró’nun 1924’ten 1981’e kadar ürettiği eserlere odaklanıyor. Sergide Portekiz Devleti Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na ait, Fundação de Serralves – Museu de Arte Contemporânea Porto, Portekiz himayesinde bulunan 74 eser bulunuyor. Çağdaş sanatın öncüsü ve modernist akımın önemli isimlerinden Miro’nun ambalaj, kâğıt, masonit, pano, duvar halısı, çuval bezi ve gazete gibi çok çeşitli yüzeyler üzerinde ve bronz, driftwood, seramik gibi tekniklerde ürettiği eserlerinden oluşan sergi, Türkiye’de şimdiye dek düzenlenen en kapsamlı Miró sergilerinden biri olacak. Sergi kapsamında sanatçının ününü kazandığı tabloların yanı sıra, resimler ile kumaşlar arasındaki ayrımı köprülemeyi amaçlayan Sobreteixims serisi ve sanatın estetik bir ifade olmanın ötesinde güçlü bir eleştiri aracı olarak kullanabileceğini vurgulayan Yanık Tuvalleri’nden bir örnek de Türkiye’de ilk defa sergilenecek.