ÇETİN YİĞENOĞLU
METİN:
Uzun süredir CHP konuşuluyor. Vıdı vıdı çok olur CHP’de. Asıl soruna asla yaklaşılmaz. Vıdı vıdılar, politik ayrıntılar üzerinden yapıldığı için toza dumana boğulur ortalık. Bu, politikanın ayrıntılarda stratejik değil, “taktik” planlarla devinmesinden kaynaklanır. Oysa rasyonel politika, yaratıcı zekâ, stratejik bakış ister. Eğer, stratejiniz yanlışsa taktik başarılarınız zafere götürmez sizi. Ne yazık ki CHP, Mustafa Kemal’den sonra stratejik yanlışlar yapagelmiştir. Sürekli yolunu şaşırması bundandır. Geldiği noktada bütün okları kırılmıştır. Parti, kurnazlık mayalanmasıyla zekâ felcine uğrayanların cenderesinde yönetilmiştir. Yöneticilerin kısa sürede kalıtımsal kafa küflenmesinden muzdarip duruma gelmesi bundandır.
Özel, “değişim” söylemiyle gelmiştir göreve. Bunu ilk kez “Bu düzen değişmeli!” diyen Ecevit kullanmıştır. Sonra, İslamcı bir partiyle koalisyon hükümeti kurabilmiştir. Böylece, bir dönemin Karaoğlan’ı İslamcı yolun taşlarını döşemiştir. Yazık ki, sonunda adı “Fetö’nün adamı”na çıkmıştır. Baykal da “değişim ve atılım” demiştir. Sonra kara çarşaflıya rozet takarak CHP’nin “laiklik” okunu kırıp atmıştır. Gerçekte, bu konuda ilk özgün örnekler Mustafa Kemal’den hemen sonra verilmiştir. DP’ye karşı popülist politikalarla dinci çizgiye yaklaştırılmıştır CHP. Bu dönemde yapılan stratejik yanlışlarla Anadolu aydınlanma devrimlerine sırt dönülmüştür. Ezanın Arapçalaştırılmasına sessiz kalınmıştır. İmam hatip okulu açma furyasını CHP başlatmıştır. “Bağımsızlık” ülküsü o dönem yitirilmiştir. Baykal – Kılıçdaroğlu döneminde yerel iktidar rantına ağız şapırdatan oportünistlerin etkisiyle yönetilmiştir parti. Bu dönemde artmıştır çanak yalayıcısı, uranyum bakışlı magandaların, angutların, dangalakların sayısı. Parti, oryantalist kültür dairesine özgü lider sultasına ipoteklenmiştir. Baykal döneminde sosyal devlet anlayışından uzaklaşmıştır. Piyasacılık anaforuna kaptırılmıştır. Kılıçdaroğlu ise partinin bütün temel dayanaklarını yerinden oynatmış, taşıyıcı kolonlarını epritmiştir. Tam oportünist politika uygulamıştır. Ülkücü, İslamcı siyasetçileri transfer ederek CHP’yi sağa kaydırmıştır.
Gelişmeler, CHP’de bu hafta sonu yapılacak tüzük kurultayında da partinin temel yapılanmasıyla ilgili stratejik konulara pek değinilmeyeceği izlenimi vermektedir. Önder Sav gözetiminde, Bülent Tezcan’ın hazırlayacağı tüzük taslağında öngörülen “önseçimlerin parti üyeleri tarafından yapılması” karara bağlandığı takdirde kazanç sayılacaktır.
Özgür Özel, kuşkusuz sancılı bir ortamda seçildi. Bakalım lider olabilecek mi? O da dar kadrocu anlayışla kuracağı politbüroyla mı yönetecek partiyi? Nasıl bir politika izleyecek? AKP yıkımını onarabilecek mi? Ulus devleti ayağa kaldırabilecek mi? Daha doğrusu, bunu isteyecek mi? Partinin unutulan devrimci kimliğini canlandırabilecek mi? Bunları başaracak dinamik, emekten yana, toplumsal bakışa sahip, yeni, taze, aydın kafalı demokratlar, nitelikli akademisyenler, kültürel birikimi, liyakati tartışmasız politikacılar CHP’de yer bulabilecek mi?
Doğrusu, CHP’nin, Özel’in işi zor! Bir kez, karşı devrim saldırısı azgınlaşmış durumda. Artık sokak röportajında konuşan sade yurttaşlar bile tutuklanıyor. Türkiye’de düzen çok bozuldu. Pir Sultan Abdal’ın “Bozuk düzen içinde sağlam çark olunmaz!” demesi boşuna değil!
Ülke bu durumdayken göreve gelen Özel, çok düşünmeden yaptığı bir – iki politika girişimiyle acemi izlenimi verdi, yazık ki… Örneğin, “normalleşme” isimli kötü yazılmış senaryoda oynadı; ülkeyi, halkı bölen, geren CHP’ymiş gibi. Sonra, Arapça tabelaları indirmeye kalktı. Ertesi gün Arapça’ya kutsallık atfederek geri adım attı. Bunlar acemiliklerine verilse de bazı önemli konularda 40 günlük seyisliğiyle 40 yıllık at tezeği karıştırmaya kalkması düşündürücü! Ayağının tozuyla “Eşit yurttaşlık” söylemiyle kimlik siyasetinden söz etmesi “ulus devlet / üniter devlet” konusundaki donanımsızlığını gösterdi. Bir de sübsidiarite (Avrupa Özerklik Şartı) var. Sübsidiaritenin Güneydoğu’da uygulanması konusunda CHP adına DEM’lilere söz verildiği konuşuluyor. Sübsidiarite, AB üyeleri için “ileri demokrasi” amacıyla geliştirildiği savlanan bir sistem. Ne ki, Avrupa’da bile uygulanamıyor. Türkiye’de nasıl uygulanacak? Her şeyden önce Türkiye AB üyesi değil. Öyleyse nedendir bu acele? Dahası, sübsidiarite ile bölgedeki yönetsel yapı uygulamalarında AB’ye denetim yetkisi verileceğini CHP kurmayları bilmiyor mu? Türkiye gibi bir ülkede bunun üniter yapıyı yaralamaktan öte, öngörülemeyecek olumsuzluklara yol açacağı, federasyonu geçelim, bölünmeye kapı aralayacağı düşünülmüyor mu? Bakalım, Özel’in kaptanlığındaki CHP, bu konuda nasıl bir politika izleyecek? Kuşkusuz, Tüzük Kurultayı sonuçlarını görmeden gerek Özel, gerekse CHP hakkında karar vermek erken olur!
Kurultay sonrası yakıcı bir ülke gündemi bekliyor CHP’yi, Özel’i. Sorunlar çok ağır, çok büyük. En başta Anayasa değişikliği dayatması var AKP’nin. Bakalım ne olacak, iki ay içinde göreceğiz. Bu ara CHP’nin en büyük projesine bakacak olursak AB’ye üyelik öncelikli görünüyor. AKP de 22 yıldır aynı havucun peşinde. Çağdaşlaşma adına 300 yılı aşkın süredir yapılan sazanlıkları bir yana bırakalım! CHP’nin ekonomide öncelediği politikaya bakıldığında neoliberalizm çıkıyor ortaya. AKP’lice söylersek “küresel nizam-ı cedid” yani. CHP, burada da AKP’yle aynı çizgide görünüyor. Bu durumda, CHP halkçı, sosyal devlet uygulamalarını nasıl uygulayacak acaba? Uygulayacak mı? Peki ya, devletçilik, (karma ekonomi vs) milliyetçilik (ırkçı / kafatasçı değil) / ulusçuluk politikasına dönülecek mi? Herhalde cumhuriyetçi olduklarını söyleyeceklerdir. Bunlara devrimcilikle laiklik eklenerek 6 okta somutlanan CHP’nin temel ilkeleri nasıl hayata geçirilecek ya da geçirilecek mi?
Bakalım, “değişim” diyerek gelen Özgür Özel neyi, nasıl değiştirecek? Atatürk’ün seslendiği gençlerden biri olabilecek mi? Yoksa o da adını CHP gemisinin şaşkın kaptanlarından biri olarak mı yazdıracak tarihe? Daha kötüsü CHP’nin Vahdettin’i mi olacak?