SERKAN OZAN
Türkiye’de hemen hemen bütün derbiler, özellikle de Fenerbahçe – Galatasaray maçları sinir harbi şeklinde geçer… Maçtan günler önce başlayan gerilim tırmanır tırmanır ve başlama düdüğüyle birlikte zirve yapar. Yumruklar, tekmeler, sarı kartlar, kırmızı kartlar havada uçuşur; tartışmalı pozisyonlar, hakeme itirazlar, sahaya atılanlar, sahadan atılanlar, maçtan sonra sinirle söylenenler günlerce konuşulur ama kimse futboldan bahsetmez, zaten ortada bahsedecek futbol da yoktur.
Kadıköy’deki maç da aslında böyle bir gelişim vaadediyordu. Maç öncesi hava her zamanki gibi gergindi ama maç son yıllarda alışık olduğumuz şekilde başlamadı. İlk dakikadan itibaren heyecan ve futbol vardı. Geçen yılki kadrosuna çok sayıda ekleme yapan Fenerbahçe’nin yeni transferlerinden sadece Allan Saint-Maximin sahadaydı. Fransız yıldız, maça beklenmedik şekilde tempolu başlayan sarı-lacivertlilerin sol kanadında çok etkiliydi. Rakip defansın arkasına atılan toplarla pozisyon yaratmaya çalışan Fenerbahçe, Saint-Maximin’in hızı ve çalımlarından yararlanmak istiyordu. Blok halinde oynayan ve ilerde basan Galatasaray ise Yunus’un sol kanattan içeriye yaptığı toplu koşular ve Osimhen’in indireceği yüksek toplarla pozisyon yaratmaya çalışıyordu.
Fenerbahçe kaçırdı, Galatasaray attı
Maçın başında daha çok tehlike yaratan taraf Fenerbahçe’ydi ama golü Galatasaray buldu. 20. dakikada kullanılan bir taç atışı sırasında sarı-lacivertli defans adeta uyurken havalanan topa Torreira’nın yaptığı şık vuruş önce direğe sonra Livakovic’in sırtına çarpıp ağlarla buluştu. 1-0 geriye düşen sarı-lacivertliler, daha golün şokunu atlamadan kalesinde ikinci golü gördü. Galatasaray’ın Osimhen’e yüksek top indirme planı 28. dakikada sonuç verdi; Nijeryalının şık göğüs pası ve Mertens’in aşırtma vuruşu sarı-kırmızılılara iki gollü avantajı getirdi.
Kendi sahasında 2-0 geriye düşmenin paniğiyle rakip kaleye yüklenmeye başlayan Fenerbahçe yine pozisyon yaratsa da son vuruşlarda etkili olamadı. Oyunu sağ kadana yıkıp, boşalan sol kanatta Saint-Maximin’e alan açma planı sağ kanat yeterince işlemediği için beklenen etkiyi yaratmadı. Bunda Galatasaray’ın yeni sol beki İsmail Jakobs’un iyi oyunu kadar bu sezon başında sağ kanada geçen Dusan Tadic’in takım arkadaşlarına el kol hareketleriyle pozisyon anlatmak dışında bir şey yapmamasının da etkisi büyüktü. Galatasaray ise kalesinde gol pozisyonları görmesine karşın, bulduğu pozisyonları gole çevirmede rakibinden çok daha etkili oldu.
Ambrabat geriye çekilince…
İkinci yarı da ilk yarıdaki gibi başladı. Fenerbahçe ilk yarı boyunca kötü bir oyun ortaya koyan İsmail Yüksek’in yerine yeni transfer Amrabat’ı oyuna sokarak başladı. Yine pozisyonlar buldular ama golü yediler. 60. dakikada, ilk goldeki gibi yine bir taç atışı sonrası çalımlarla sağ kanattan ceza sahasına giren Sara şık bir plaseyle takımını üç farklı üstünlüğe taşıdı. Herkes maç bitti derken yaklaşık iki dakika sonra ise bu kez Fenerbahçe penaltıdan golü buldu.
Teknik direktör Mourinho önce Tadic’in yerine İrfan Can’ı sahaya sürdü, ardından da stoper Djiku’nun yerine santrafor En-Nesyri’yi oyuna alarak bütün riskleri aldı. Yüksek tempoda oynanan ilk yarının ardından özellikle 60. dakikadan sonra fizik olarak düşen sarı-lacivertliler, defansta Djiku’nun çıkışıyla oluşan boşluğu Amrabat’ı geriye çekerek doldurmaya çalışınca orta saha boşaldı ve bu bölgedeki ibre rakibe döndü. İlk yarının yıldızı Saint-Maximin’in temposu dakikalar geçtikçe düşünce pozisyon yaratmada iyice zorlandılar. Fenerbahçe’nin 19.5 milyon Avro ödeyerek kadrosuna kattığı En-Nesyri, en büyük silahı olan hava toplarında bile etkisiz bir görüntü çizdi.
Mourinho’nun görüntüsü
Fenerbahçe’de günün kötülerinden biri de tribünleri dolduran taraftardı. Maça çoşkuyla başladılar ama Galatasaray’ın golleri geldikçe destek düştü; maçın son dakikalarını ise deplasman tribününü dinleyerek geçirdiler.
Sonuç olarak maça teknik, taktik ve mental olarak daha iyi hazırlandığı görülen Galatasaray, son yıllarda alışık olduğu üzere Fenerbahçe defansından üç puanla döndü. Sarı-kırmızılılar daha derli toplu, plana sadık kalarak oynadı. Ligde altıda altı yaptı, Fenerbahçe ile aradaki puan farkını beşe çıkardı, önemli bir ikili avantaj yakaladı ve geçen sezon sahasında kaybettiği maçın rövanşını aldı.
Sarı-lacivertliler ise bu yenilginin yaralarını bir an önce sarmak zorunda. Özellikle saha kenarında hiç alışık olmadığımız, neredeyse silik bir görüntü çizen, hem maça hazırlık hem de yaptığı değişikliklerle rakip teknik direktörün gerisinde kalan teknik direktör Mourinho’nun silkelenmesi gerek. Aksi halde zor günler yine kapıda…