İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün gün boyu İstanbul’da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerine katıldı. İBB’nin Yenikapı’daki kutlamasında, konserlerin ardından kürsüye çıktı. Demokratik Cumhuriyet’in kriz içinde olduğunu dile getirerek, güçler ayrılığı ilkesinin yok edilmesine dikkat çekti. “Şaibeli bir referandumla Türkiye’ye dayatılan bu sistem, ülkemizin o güçlü tarihsel yolculuğunda kötü bir sapma anlamına geliyor” dedi. İmamoğlu’nun, ‘Cumhurbaşkanı adaylığını ilan etti’ diye yorumlanan konuşması şöyle:
“29 Ekim’de Cumhuriyeti ilan edenlerin, çok net bir hedefi vardı. Kurucusu, bu uğurda ömrünü adamış Mustafa Kemal Atatürk’e -ki ruhu şad olsun, ona minnet duyuyoruz- o büyük lidere teşekkür ediyoruz. İşte Atatürk, o hedefi şöyle tanımlıyordu: ‘Toplumda en yüksek özgürlüğün, en yüksek eşitliğin ve adaletin sağlanması…’ Bakın, ne diyor 100 yıl önce Atatürk? Dünya bu kelimeleri daha bilmiyordu. Her birimiz gurur duymalıyız. Çünkü, Türkiye’deki cumhuriyet, demokrasiden ayrı düşünülemez. Çünkü Atatürk, onu milletiyle kurdu. Dünyanın en organik cumhuriyetidir Türkiye Cumhuriyeti. Cumhuriyet, sanıldığı gibi sadece devleti değil, aynı zamanda bizleri, aynı devlet içinde, özgür irademizle bir arada olmamızı temsil eder. Yani birlikteyiz. Devletimiz; bu birliğin kurumsal çatısını oluştururken, milletimiz de neyini oluşturur biliyor musunuz? Ruhunu oluşturur. Cumhuriyet ve demokrasi, asla ve asla güçler ayrılığı olmadan, ulusal bütünlüğü sağlayamaz. O güçler ayrılığı ne der? Yasamanın, yürütmenin ve yargının birbirinden ayrılması demokratik cumhuriyetimizin en büyük güvencesidir. Bunun da başka bir yolu yoktur. Her güç bir kişinin elinde olabilir mi? Olmaz. Olursa, halka bu güzel yansımaz.
‘Bize dayatılan sistem güçler ayrılığını reddediyor’
Cumhuriyetin 101. yılını idrak ettiğimiz bugün, ülkemiz büyük bir sınavdan, ağır bir sınavdan geçiyor. Demokratik cumhuriyetimiz, ne yazık ki kriz içinde. Özellikle bunun nedeni, yaklaşık 8 senedir, 2016’dan bu yana, Türkiye’nin tarihine ve demokrasi tecrübesine asla uymayan, tepeden inme bir rejimle karşı karşıya olmamızdır. Şaibeli bir referandumla Türkiye’ye dayatılan bu sistem, ülkemizin o güçlü tarihsel yolculuğunda kötü bir sapma anlamına geliyor. İşte bize dayatılan bu sistem, en önemli değerimiz olan güçler ayrılığını kaldırıyor, reddediyor. Parlamentoyu, milletin meclisini küçümsüyor. Milletin iradesini göz ardı ediyor. Adalet kurumlarını, siyasetin aracına dönüştürüyor. Ve özellikle sevgili gençler, bu sizi ilgilendiriyor. Cumhuriyetin temeli olan liyakat ilkesini, kökünden ortadan kaldırıyor. Halbuki benim her genç evladım, ‘Ben çalışırsam, hakkımı alırım’ diyebilmeli bu memlekette. ‘Ben çaba gösterirsem, hakkımı alırım. Çok çalışırsam, bu ülkenin her kademesine gelirim’ diyebilmeli Birilerinin eşi, dostu, akrabası olmaya gerek yok. ‘Cumhuriyet, benim hakkımı verir’ diyebilmeli. Ama bunu ortadan kaldırdılar. Geri getireceğiz. Liyakati geri getireceğiz. Milletin evlatlarının hakkını geri getireceğiz.
‘Türkiye’de herkes devlet ciddiyetine hasret hale getirildi’
İşte size ve bize dayatılan bu sistem, bir yandan ekonomik olarak ülkemizi yoksullaştırdı. Diğer yandan özgürlükleri, sözde güvenlik gerekçeleriyle kısıtladı. Bu, devletin ciddiyetini zedeliyor. Devleti ne yapıyor biliyor musunuz? Kişiselleştiriyor. Hani ‘şahsım’ diye bir kelime var ya; şahsıma dönüştürüyor. Halbuki devlet, şahsım olur mu? Devlet, milletin, milletin. Her gün değişen kararlar ve fikirlerle, ülkemizi sarsıyorlar, sersemletiyorlar. Türkiye’de herkes; devlet ciddiyetine, demokrasiye, özgürlüklere, eşitliğe, bir arada yaşamaya hasret hale getirildi. 86 milyonun gözü önünde, devletimizin, ne yazık ki köklü kurumları bir bir çürütülüyor. İktidara en yakın olanlar dahil, hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor. Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a, bu aziz topraklarda yaşayan 86 milyon vatandaşımız, kendini huzur ve güven içinde hissetmiyor. Evlatlarımız güvende hissetmiyor. Sağlığımızı güvende hissetmiyoruz. Adalete güvenimiz sarsılıyor. Eğitime inancımız sarsılıyor. Hastanelere bile güvenimiz sarsılıyor. Öyle değil mi? Evde, sokakta, işte, okulda, hastanede, mahkemede hiç kimse kendini güvende hissetmiyor.
‘Bu memleket bizim, işte bunun için yola çıktık’
Allah aşkına nedir bu çılgınlık? Her yerden çeteler fışkırıyor. Hadi işinize, hadi işinize. Bu memleket sahipsiz değil. Göreceksiniz. Bu çürüme, koca topluma sirayet ediyor. Eğitimlisinden eğitimsizine, fakirinden zenginine, gencinden yaşlısına herkes, bundan etkileniyor, biliyorum. Ama sevgili kardeşlerim, hiç kimse, hiçbiriniz, bunu hak etmiyorsunuz. 100 yıl önce, büyük mücadeleler pahasına, binlerce şehidin canı ve kanı pahasına kurulan Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin çürütülmesine seyirci kalamayız. Öyle değil mi? Bu memleket bizim. Öyle değil mi? İşte ne diyoruz? Bunun için yola çıktık diyoruz. 29 Mayıs sabahı, 2023’te ‘değişim’ diyerek yola çıktığımızda, tam da bunu anlattık. Çünkü, bizim Ata’mıza borcumuz var. 1923’ten bu yana, nice nesiller görevler yaptı. Bazı yıllarda doğanlar, şu anda devletin belli kademelerinde, bir kısım süreçleri yöneten insanlar. Artık onların devri bitti. Yeterince zarar verdiler. Onun için diyoruz ki, ‘Artık bu iş, yeni neslin işi.’ Bizim de bu dönem görevimizi yerine getirip, alnımız açık, başımız dik, siz güzel gençlere, yakışıklı gençlere geleceği hızlıca emanet etmemiz lazım. Size çok güveniyoruz.
‘Ülkemizi yoran zikzaklarla dolu dönemi artık geride bırakmalıyız’
Cumhuriyetimizin yeniden demokrasiyle buluşması için, Atatürk’ün kurduğu değerlere dönerek, bu tarihsel sapmaya son verebilmek için yola çıktık. Yola çıkarken, sizlere, Türkiye’nin her bir ferdine, özellikle de gençlerine güvenerek yola çıktık. Bunu ne yapacağız? Hep birlikte başaracağız. Öyle değil mi gençler? Hep birlikte başaracağız mı? Kararlı mıyız? Vazgeçmeyeceğiz. İşte milletçe, yeni tarihi bir dönemecin eşiğindeyiz. Dünyanın içinden geçtiği bu karmaşık dönemi de göz önünde bulundurarak, milletimizin cumhuriyet ve demokrasiyle yeniden kucaklaşmasını sağlayacağız. Aynı zamanda, değişen dünya gerçeklerine uygun, yeni bir siyaset anlayışını da milletimizin önüne getireceğiz. Ben, bu yeni siyasete, ‘Türkiye’nin tazelenme, toparlanma ve sıçrayarak kalkınma projesi’ diyorum. Ülkemizi yoran bu zikzaklarla dolu dönemi, artık geride bırakmalıyız. Bu dönemin aktörlerinden kurtulmanın zamanı geldi mi? Yeni bir dönem başlasın mı? İşte bu sayfayı kapatmalıyız ve yeni bir dönemin kapısını açarak, tazelenmeliyiz.
‘Türkiye’yi tekrar şampiyonlar ligine çıkaracağız’
Bir süredir, dünyanın alt ligine düşmüş ülkemizi ne yapacağız biliyor musunuz? Tekrar birinci lige çıkaracağız. Oradan ne yapacağız? Şampiyonlar Ligi’ne çıkaracağız. İşte bu istek ve iradeyi göstermeye hazırız. Bugün, tam da böyle bir noktadayız. Atatürk, yıllar önce ne demişti? ‘Özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, dayanak noktası, milli egemenliktir. En yüksek özgürlük, eşitlik ve adaletin sağlanması, ancak tam ve kesin anlamıyla milli egemenliğin kurulmasına bağlıdır.’ Yani milletin egemenliğine…
Yargıyı, bütün güç odaklarından bağımsız ve tarafsız hale getirmeliyiz. Yargının, siyaseti şekillendirmenin bir aracı olarak kullanılmasına asla izin vermeyiz. Bakın; atanmış bir siyasetçi, seçimle işbaşına gelmiş bir diğerine ‘ahmak’ derken dava açmayan yargı, sözü muhatabına iade edene dava açmamalı. Öyle değil mi?
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, tam da Ata’mızın hayal ettiği gibi; özgürlük, eşitlik ve adalete dayalı güçlü ve refah içinde bir ülkeyi inşa etmek göreviyle karşı karşıyayız. Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla kutluyoruz. Çünkü hepimiz, bu göreve hazırız. Öyle değil mi? Bu göreve hazır mıyız? Cumhuriyetin evlatları, hazır mısınız? Biliyorsunuz ki siz; cumhuriyetin, bu devletin, bu milletin, bu canım toprakların, bu vatanın sahipleriyiz. Çünkü biz, en zor zamanlarda birbiriyle kenetlenmeyi bilen, yeniden doğmayı başaran bir milletiz. Biz bunu çok başardık.
‘O gün gelmiştir, her biriniz kendinize güvenin’
Sevgili hemşehrilerim, sevgili gençler; kendi koltuklarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen siyasetçilere, bizi, ‘şu, bu’ diye birbirinden ayıranlara inat, günü geldiğinde tek yürek olmaya hazır mıyız? Tek yürek olmayı başardık. Dün başardık. Bir kez daha başarırız. O gün gelmiştir. Bundan sonra size tavsiyem; ruhunuzu temizleyin. Bundan sonra her sabaha özgürlük, eşitlik ve adalete bir gün daha yakınız diye uyanacağız. Bundan sonra her sabaha, gelecek endişesi duymadan, insan gibi yaşayacağımız yeni bir hayata, bir gün daha yakınız diye uyanacağız. Bu umutla, bu inançla daha çok çalışacağız ve mutlaka başaracağız. Ben sizlere çok güveniyorum. Her biriniz kendinize çok güvenin.
‘Bu bayram doğru bir sürecin başlayacağı ikinci yüzyılın ilk bayramıdır’
Cumhuriyet, korkuya ve tehdide dayanan rejimlere benzemez. Cumhuriyet; onurlu, öz güvenli, erdemli insanların rejimidir. Cumhuriyet; bizim karakterimiz, en değerli mirasımızdır. Bu yürüyüş, milletin yürüyüşüdür. 86 milyon yurttaşımızın yürüyüşüdür. Bu yürüyüş, hepimizin ortak yürüyüşüdür. Omuz omuza, birlikte ve inançla yapacağımız gelecek yürüyüşüdür. Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da hazır mıyız? Başaracak mıyız? Bu bayram, doğru bir sürecin başlayacağı, ikinci yüzyılın ilk bayramdır. Yürüyüşünüz, geleceğiniz aydınlık olsun. Hepinizi çok seviyorum. Yaşasın Cumhuriyet. Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk. Yaşasın tam bağımsız ve güçlü mutlu Türkiye. İstanbul… Türkiye… Bayramımız kutlu olsun…”