ÇETİN YİĞENOĞLU
AKP, ilk dört maddeyi değiştirme dışında ne istedi de Anayasa engeline takıldı Sistemi değiştirmek istedi, değiştirdi. Reis’e göre başkanlık sistemi istedi, aldı. Çıkardığı yasalarla, KHK’lerle anayasayı yok sayan işler yaptı. İşine gelmeyen Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamadı.
Nedense durup dururken yeni anayasa istemini getirip gündemin başına koydular. Ne ki, bu konuda ne somut önerileri ne ruhları ne de hazırladıkları metin var.
Kendilerine göre bir “yargı reformu” üzerinde çalışıyorlar. Bir de, günlük yaşamı ilgilendiren konularda İslamcı kodlara uygun değişikliklere kafa yoruyorlar. Ilık İslam politikacısı makasıyla kadınların giyimini biçimlendirmek için patırdayıp duruyorlar. İyice sarıp sarmalamak istedikleri dişi homo ahretikusların evlilik biçimine de kafayı takmışlar. Akıllarında önce Mecelle, sonra Medine hukuku var.
Sonunda, ağır toplumsal tepki üzerine anayasanın ilk dört maddesine dokunmayacaklarını açıkladılar. Bu kez, yeni anayasa diye çıktılar ortaya. Doğal olarak şu soru geldi gündeme:
AKP, bu meclisle yeni anayasa yapabilir mi? Evrensel anayasa hukukuna göre yapamaz. Yalnızca anayasa değişikliği yapabilir. Zaten yaptılar da. Daha önce 16 kez değiştirilen 1982 Anayasası’nı 3 kez de (2007-2010-2017) AKP’liler değiştirdi. Böylece, bağımsız yargıyı yok ettikleri gibi siyasallaştırdılar. Demokratikleşmenin, özgürlükçü rejim arayışlarının önünü kestiler. Bireysel hakları, özgürlükleri gaspettiler. Türkiye’nin 2017’den beri “özgür olmayan ülkeler” arasında sayılmasına neden oldular.
Amaçları cumhuriyeti yıkmaktı. Yıkamasalar da eprittiler. Din ambalajlı hoşgörü masallarıyla halkın gözünü boyarken ülkeyi tümüyle yıkmaya çalıştılar. Bu ara küp doldurmayı ıskalamadılar.
Ta başından beri hedeflerinde neoliberal paradigmaya uygun sistem uğruna ulus devlet ile devletin üniter yapısının yıkımı vardı. Bu amaçla “ulus” sözcüğünü kullanmadılar. “Ulus”un Arapçası “millet” nitemini bile “milletvekili” sözcüğünden çıkardılar. Geriye kaldı “vekil”; neyin vekiliyse? Cumhuriyet’in “yurttaş”laştırdığı bireyi “kul”laştırmak, “millet”i de ibadethane esansı sıvanmış çerçi eşeği kokulu “ümmet”leştirmek istiyorlar. Sonra kalkıp anayasasızlaştığımızı söylüyorlar. Acaba neden?
Kubbe çatlatan, yeni anayasa istemiyle neden öpmek istiyor halkı? Nasıl bir anayasa tasarımı var? Senedi İttifak mı, Islahat Fermanı mı, yoksa Kanuni Esasi benzeri mi? Laikliğin bütünüyle kaldırıldığı, sosyal devlet uygulamalarının olmadığı, emekçi halkın haklarının alındığı, gerici, halk düşmanı, patronların efendiliğinin ilan edildiği bir anayasa mı?
Yalnızca AKP’liler değil, böyle bir anayasa istemini – daha çoğunu – diri tutan başka bir ruh var Türkiye’de. İyi de kim, kimler, neden? Hangi üst aklın ürünü bu?
Bu soruları CHP lideri Özgür Özel’in iki ay önce yerel yönetim şartından söz etmesi düşündürdü önce. O “şart” Turgut Özal’ın armağanı; ibresi de federasyona dönük. Bunlarla birlikte, Özel’in önceki hafta Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmesi, Güneydoğu’ya gezi planı, doğal olarak “öngörü” arayışımızın çıkış noktasını oluşturdu. Bu konuda CHP’ye, Özel’e özel bir misyon mu verilmişti kimi odaklarca? Yoksa Özel’in popülist politikası mı bu noktaya savurmuştu gündemi?
Bahçeli’nin Öcalan’ı TBMM’ye daveti, ardından TUSAŞ’a terör saldırısı üzerine çarşı karışmadan, anayasa gündemiyle ilgili arka plan fotoğrafı şöyle görünüyordu:
Acaba neden şimdi gündeme getirilmişti yeni anayasa istemi?
Gelişmeler, BOP’u, ikinci BOP sürecini, Condeleeza Rice’ı imliyordu. Rice’ın tasarımı 25 yeni devlet, İsrail, Orta Doğu’yu yakarken mi kurulacaktı? Bu devletler, paramparça edilen Suriye’nin doğusunda, kuzeyinde mi tasarlanmıştı? Bu düşünceyi Türkiye’ye komşu İdlip, Afrin, Azez, Menbiç gibi kentlerdeki ÖSO, HTŞ, PYD gibi Esad’a muhalif güçlerin, çerçevesi federe kent devleti biçiminde çizilmiş yapılanmaları besliyordu.
Bu kör döğüşünde Türkiye’nin de pay kapması mı isteniyordu? İdlip, Afrin, Azez, Menbiç kantonları Türkiye’ye mi bağlanacaktı? Bunların yanı sıra bir federe devlet de Türkiye’de kurulursa siyasal iktidarın düşlediği, geleceğin bölgesel gücü federe İslamcı TBD (Türkiye Birleşik Devletleri) tasarımı çıkıyordu ortaya.
Kuşkusuz, bunun için Türkiye’de öncelikle Anayasa’nın 66. maddesinin değiştirilmesi gerekiyor. Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, Özel’in girişimleri yurttaşlık tanımının “etnik kimliğe göre yurttaşlık” biçiminde değiştirilmesine yönelik olabileceği izlenimi veriyor. Ayrıca bu konu 5 milyon dolayındaki sığınmacı sorununu da yakından ilgilendiriyor.
Siyasal iktidarın HÜDA PAR seçmenine göz kırpmak, kendi tabanını, destekçi tarikatları, cemaatları konsolide etmek için anayasanın 174. maddesini de değiştirmek isteyebileceğini düşünmek, dileriz komplo teorisi olarak değerlendirilmez.
Gelişmelere bakılırsa yeni anayasa daha çok konuşulacak gibi görünüyor. En azından, aralık ayında yapılacak genel kurulda Barolar Birliği Başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan İbrahim Ö. Kaboğlu ısıtacak konuyu.
Gündemin aniden sıçraması anayasa konusunun şimdilik ertelenmesine neden oldu. Fetö’nün ölümü, yenidoğan bebek yolsuzluğu, Bahçeli’nin Öcalan’a mikrofon uzatması, sonra TUSAŞ’a saldırı değiştirdi gündemi. Özel, Güneydoğu gezisini iptal etti. Kuzu gibi gösterilmeye çalışılan PKK’nin yeniden kurt postunda görünmesi sağlandı.
Gelişmelere içselleştirerek bakınca TUSAŞ saldırısı kusursuz provokasyon görünüyor. Bunun tek kanıtı PKK’nin saldırıyı bir gün sonra üstlenmesidir! Çağımızın iletişim olanakları bombanın “bom” dediği andan birkaç dakika önce ya da sonra üstlenilmemiş eylemin daha sonra herhangi bir kişi ya da grup tarafından üstlenilebileceğini gösteriyor! Bu, suikastları, sabotajları yorumlama anayasasının birinci maddesidir! Bize göre bu saldırı bir gizli servis işidir. Daha sonra PKK’nin üstlenmesi sağlanmıştır. Böylece bir taşla iki kuş vuran siyasal iktidar yine “mazlum-mağdur” düzlemine geçmiştir. “Bakın el sıktık, liderlerini TBMM’ye davet ettik. Bize bombayla, kurşunla yanıt verdiler” algısıyla açılımı – saçılımı erteleme gerekçesi yaratılarak siyasal iktidarın eli güçlendirilmiştir.
Görünüşe göre yeni anayasa istemi belirsiz bir süre ertelenmiştir. Sonra, nasıl bir projeyle tekrar gündeme getirilir bilinmez.