EMRAH KOLUKISA
Hafta içi Financial Times’da yayınlanan Edward Luce imzalı bir makalede günümüz siyasetine ve siyasetçilerine dair ilginç tespitler yer alıyordu. ‘Amerika utanma duygusunu mu yitirdi?’ başlıklı yazıda özetle haklarında ne kadar rezillik ortaya çıkarsa çıksın, günümüz siyasetçilerinin bundan gocunmadığı ve yüzsüzlükle işlerine devam ettiği vurgusu yapılıyor. Tabii ki Donald Trump makalenin hedefindeki isimlerin başında geliyor ve eski ABD Başkanı’nın (belki de aynı zamanda muhtemel müstakbel başkan demeliyiz, Luce’nin de benzer bir hatırlatma yaptığını gözeterek) ortaya çıkan binbir türlü rezilliğine rağmen hala siyasetin zirvesine tırmanma ihtimalinin oluşunu yaşadığımız çağın bir niteliği haline geldiğini söylüyor Luce. Bu nitelikte utanma duygusunun yok olması, rezil olmamak hali ve yüzsüzlük, düpedüz yüzsüzlük…
Doğrusu bu durum memleketimizde de bir süredir olanca şiddetiyle kendini hissettiriyor. Devletin zirvesindeki kişilerin muhalif kesimlere çok büyük bir rahatlıkla hakaret ettiği ve yargıyı ele geçirdikleri için kendilerine alabildiğine serbestiyet tanıdıkları alanların hiçbirinde muhaliflerine nefes aldırmadıkları şu politik iklimde ‘yüzsüzlük’ belki hafif kaçacak bir niteleme ama başka türlü ifade etsek biliyoruz ki mahkeme mahkeme sürünmek riskimiz var. Ama zaten Murathan Mungan yıllar önce söylememiş miydi, ‘Bu ülkede her şey olursun ama rezil olmazsın’ diye. Financial Times da aynı noktaya gelmiş şükürler olsun.
Gelelim asıl konumuza… Dünya çapında yüzsüzlüğü ile herkese parmak ısırtan ve kısa bir süre sonra ABD seçimlerinden gelecek sonuçla belki de bir kez daha Beyaz Saray’a çıkacak olan Donald Trump hakkında İran asıllı Danimarkalı sinemacı Ali Abbasi tarafından çekilen ‘‘The Apprentice’’ adlı film Trump’ın yıldızının ilk parlamaya başladığı dönemi anlatıyor ve bir anlamda hafıza tazeliyor. Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ama herhangi bir ödül almadan dönen filmin eleştirmenlerden orta not aldığını ve oyunculuklar hariç çok beğenilmediğini söylemek lazım ama bana sorarsanız en azından günümüzü daha net okuyabilmek adına bir dönemi yeterince iyi anlattığı için ve Donald Trump’ın çıraklık günlerinde bile hangi hırslarla hareket ettiğini anlamak için izlemeye değer bir yapım.
Film adını Roy Cohn ve Trump arasındaki usta-çırak ilişkisi kadar Trump’ın başrolünü üstlendiği reality programı ‘‘The Apprentice’’den de alıyor. Doğruya doğru, gösterildiği yıllarda bir hayli ilgi çeken ve Donald Trump’ı tüm dünyada bir TV ünlüsü haline getiren programda Trump bugün artık çok iyi bildiğimiz küstah üslubuyla kameraların karşısına çıkıyor ve her bölümde birkaç kez ‘You’re fired’ (‘Kovuldun’) diye bağırarak insanları küçük düşürüyordu. Bir yandan da iyi bir şeydi bu belki, zira kapitalist sistemin ne menem bir şey olduğunu ve kendisine uymayanları nasıl ezdiğini açıkça görebiliyordu insanlar. Gerçi bundan rahatsız olmayan ve Trump’ı haklı bulan da geniş bir kesim vardı elbette, nitekim aynı adam ABD başkanlığına adaylığını koyduğunda ona oy veren ve liderliğine güvenler de onlar oldu 2016’da. Ama doğrusu aynı saçmalık bir kez daha yaşanacak mı, bir kez daha ‘Tarihte her şey iki kere yaşanır, ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak’ cümlesini kuracak mıyız, merakla bekliyorum doğrusu.
1970’li yıllarda, genç Donald Trump’ın dönemin etkili isimlerinden, avukat Roy Cohn ile tanıştıktan sonra hayatının nasıl değiştiğini anlatan ‘‘The Apprentice’’ bir yanıyla aslında bir Frankenstein anlatısı olarak düşünülebilir. Trump’ta bir potansiyel gören ve onu bir hamur gibi yoğurarak şekillendiren Roy Cohn’un sayesinde yıldızı parlamaya başlayan Trump 80’li yıllarda babası gibi bir emlak devine dönüşecek, New York’ta inşa ettiği Trump Tower ile dönemin en gösterişli zenginlerinden biri olarak şaşaalı bir hayat sürmeye başlayacaktır. Ancak bu süreçte Roy Cohn ile aralarındaki ilişkinin dinamikleri değişecek ve Cohn kendi yarattığı canavarın ihanetine uğrayacaktır. Bu arada hemen belirtelim, yıllar önce ‘‘Angels in America’’nın TV uyarlamasında Al Pacino’nun canladırdığı ve McCarthy’nin adamı olarak bilinen Roy Cohn 50’li yıllarda yargılanarak idam edilen Rosenberg çiftinin celladı olarak da hatırlanır; yani onun da şöhreti Trump’tan âlâ değil.
2018’den bu yana çekilmesi planlanan ve senaryosunu Trump’ın 2016 başkanlık kampanyasını yakından takip eden Gabriel Sherman’ın kaleme aldığı ‘‘The Apprentice’’ 2022’de Sebastian Stan’in Donald Trump rolünü oynayacağının açıklanmasıyla hızlıca rayına oturdu ve Ali Abbasi’nin gelişiyle de çekimlere başlandı. Sherman’ın senaryosunda yalan söyleyen, tehdit eden, en yakınındakileri bile yüzüstü bırakan Trump filmin bir sahnesinde eşine tecavüz ediyor ve ona yıllarca destek olan en yakın arkadaşına ihanet etmekte beis görmüyor. Öte yandan ‘Ben bir insan öyküsü’ çektim Ali Abbasi ilginç bir şekilde yer yer Trump’ı sempatik bir karakter gibi resmetmeyi başarmış, ki sanıyorum insanları filmde en çok rahatsız eden durumlardan biri de buydu. Yine de tek boyutlu bir kötü adam görmektense, daha karmaşık, daha çelişkilerle dolu, kısacası daha gerçek bir karakter görmeyi tercih ederim.
Daha önce ‘‘Pam and Tommy’’de Mötley Crüe davulcusu Tommy Lee’yi canlandıran Sebastian Stan gerçek hayattan kişileri oynama konusunda deneyimli bir oyuncu. Ondan önce de ‘‘I, Tonya’’ adlı filmde Tonya Harding’in hafiften çatlak kocasını oynamıştı hatırlarsanız. En çok Marvel’in Winter Soldier karakteriyle anımsansa da özellikle Donald Trump ve en son Berlin’de kendisine En İyi Erkek Oyuncu ödülü getiren ‘‘A Different Man’’deki performanslarıyla kariyerinde yeni bir aşamaya geçeceğini düşündüğüm Sebastian Stan belki bu yıl Oscar’a aday gösterilmeyecek ama yakında o da olacaktır. Donald Trump’ın yüzlerce videosunu izleyerek onu etüt eden ve sonuçta karikatürize etmemeyi basarak onu perdeye taşıyan Stan çok küçük mimiklerle (meşhur dudak hareketi örneğin) Trump’a hayat verirken zor bir işin altından hakkıyla kalkıyor. ‘‘The Apprentice’’in asıl güzel sürprizi ise TV izleyecilerinin yıllardır ‘’Succession’’da bayıla bayıla izlediği Jeremy Strong’un gerçekten çok sağlam performansı oldu bence. Cohn ve Trump arasındaki usta-çırak ilişkisinin ve gücün yer değiştirmesiyle dönüşen ilişki dinamiklerinin bu denli iyi yansıtılmasında Strong’un etkisi özellikle hissediliyor. İzleyici Roy Cohn için üzülüyor ve empati kuruyor hatta, onun aslında ne kadar manipülatif ve kirli bir karakter olduğunu bilse de.
Şimdi herkesin merak ettiği konu, Trump’ın hikayesinin yeni bölümlerinin nasıl yazılacağı. Bunun herkesi neden ilgilendirdiği sorusu son derece meşru elbette ama ne yazık ki eline geçirmesi muhtemel güç tüm dünyaya etki edecek denli büyük ve hazret son derece güvenilmez, yalancı ve şiddete meyilli; inanmıyorsanız ‘‘The Apprentice’’i izleyin.
Filmin Notu: 7/10