HAZAL OCAK
İklim krizi her gün şiddetleniyor. Etkilerini gezegenin her yerinde apaçık görüyoruz. Örneğin, aşırı hava olayları özellikle de yüksek sıcaklıklar ve buna bağlı ölümler artıyor. Ancak ısrarla “ölü taklidi” yapıyoruz; görmüyor, duymuyor, konuşmuyoruz. Liderlerimiz de farksız, onlar da üç maymunu oynuyor. Biliminsanları ise uyarmaya devam ediyor, krizin gelecekte ne kadar derinleşeceğini ortaya koyuyor. Bir çalışmaya göre, 2100 yılına kadar sıcaklığa bağlı ölümler tam üç kat artabilir. Bir diğer araştırmada ise Türkiye ve Yunanistan kıyılarındaki bir çok tarihi alanın sular altında kalacağı uyarısında bulunuluyor. İklim krizi bugünü ve yarınımızı olduğu kadar geçmişimizi de etkiliyor.
The Lancet Public Health dergisinde yayımlanan ve Avrupa Birliği Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi (JRC) ile Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu tarafından yürütülen araştırmada bazı önemli veriler yer alıyor. Araştırmaya göre mevcut iklim politikaları devam ederse, Avrupa’nın güney bölgelerinde yaşayan insanlar başta olmak üzere, aşırı sıcaklardan kaynaklanan ölümler 2100 yılına kadar üç katına çıkabilir. Sanayi Devrimi öncesine göre ortalama sıcaklıkların üç derece artması durumunda, sıcaklığa bağlı ölümlerin yüzde 13.5 artacağı ve her yıl 55 binden fazla kişinin ölebileceği öngörülüyor. Bu senaryoda, sıcaklığa bağlı ölümlerin 43 bin 729’dan 128 bin 809’a çıkacağı, soğuktan kaynaklanan ölümlerin ise 363 bin 809’dan 333 bin 703’e düşeceği tahmin ediliyor. Ayrıca yine aynı araştırmada yaz aylarında sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği ve yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte aşırı sıcakların ölüm riskini daha da artıracağı belirtiliyor. En çok etkilenmesi muhtemel ülkeler ise şöyle: İspanya, İtalya, Yunanistan ve Fransa’nın bazı bölgeleri…
‘Knidos, Kaunos ve Elaia sular altında kalacak’
Gelelim, Doç. Dr. Enes Zengin’in İklim Masası’nda yayımlanan çalışmasına… Çarpıcı verilerin yer aldığı bu makalede Zengin, iklim değişikliği nedeniyle deniz suyu seviyelerinde beklenen yükselmenin Türkiye ve Yunanistan kıyılarındaki tarihi alanları nasıl etkileyeceğini inceledi. Zengin, 55 tarihi alanın sular altında kalma riskinin “çok yüksek” veya “yüksek” olduğunu tespit etti. Muğla’nın Datça ilçesindeki Knidos Antik Kenti ve Ortaca ilçesindeki Kaunos ile İzmir Bergama’daki Elaia Antik Liman Kenti, “çok yüksek” risk altında olan ve en olumlu senaryoda dahi kısmen ya da tamamen sular altında kalması beklenen tarihi alanlar olarak öne çıkıyor.
Çalışmada Türkiye ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz kıyılarında yer alan 464 tarihi alanın risk durumu incelendi. Makalede sular altında kalma riski çok yüksekten çok düşüğe beş seviyede değerlendiriliyor. Buna göre küresel iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyesinde beklenen yükselme, Türkiye’nin ve Yunanistan’ın sahil şeritlerinde yer alan 150’ye yakın arkeolojik alanı ve tarihi yapıyı tehdit ediyor. 34 alanın “çok yüksek”, 21 alanın “yüksek”, 25 alanın ise “orta” seviye risk altında olduğu tespit edildi.
Deniz suyu seviyelerindeki yükselmenin üç metreyi bulduğu ve “orta” seviye risk altındaki alanları da etkilediği bir senaryoda, Aydın’da Efes Limanı, Efes Antik Kenti, Milet Antik Kenti, Güvercinada Kalesi; İzmir’de Klazomenai Örenyeri; Antalya’da ise Olimpos ve Patara antik kentleri gibi önemli tarihi alanların kısmen veya tamamen sular altında kalabileceği hesaplanıyor. 317 alanın ise en olumsuz senaryoda öngörülen beş metrelik yükselmede dahi tehlikede değil.
Yunanistan’da ise Sissi, Pavlopetri ve Lokris antik kentlerinin de “çok yüksek” risk altında olduğu görülüyor. Yunanistan’da bu üç alana ek olarak 20 orta ve küçük ölçekli tarihi alan da “çok yüksek” risk altında bulunuyor.
‘Kazı çalışmalarında su seviyesi dikkate alınmalı’
Çalışmada kullanılan şu ifadeler dikkat çekici: “Her yıl milyonlarca insan tarafından ziyaret edilen bu alanlar, tarihsel farkındalığı artırmaya da büyük katkı sunuyor. Ne yazık ki iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyelerinde beklenen yükselme, özellikle kıyı şeridinde yer alan tarihi alanları tehdit ediyor. Arkeolojik kazı ve koruma çalışmaları tüm dünyada yoğun bir şekilde devam ediyor. Ancak uzun zaman alan bu çalışmalar, ciddi iş gücü ve titiz bir çalışma gerektiriyor. Bu nedenle tarihi alanlara yönelik yapılacak çalışmaların kısa, orta ve uzun vadeli dış etkenlere göre planlanması, yani iklim değişikliği nedeniyle su seviyelerinde beklenen yükselmenin de dikkate alınması, kaçınılmaz bir gereklilik olarak öne çıkıyor.”
Hep geleceğimizin tehdit altında olduğunu söylüyorduk, bugün hem geçmişimiz hem de geleceğimiz tehdit altında. Gezegenimiz bir kar topu gibi yuvarlanıyor ama mevcut iklim politikaları yerli yerinde.