SADIK ÇELİK
Cumhuriyetin 101. yılını geride bırakırken bu büyük devrimin köklerine inmek ve onun bize bıraktığı mirası yeniden, derinden anlamak, her zamankinden daha büyük bir sorumluluk haline gelmiştir. Fransız İhtilali’yle atılan özgürlük ve eşitlik tohumlarının yüzyıllar içinde olgunlaşmasıyla, monarşi ve oligarşiye karşı, halkın kendi kaderini belirleme iradesi filizlenmiş; bu dalga, Türkiye’de de kendi meyvesini vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan o uzun yolculuk, işgal altındaki bir milletin bağımsızlık ateşini yakışını simgeler. Bu tarih, Türk milletinin sadece topraklarını değil, ruhunu da özgürleştirdiği bir milattır. Kan ve gözyaşıyla verilen Kurtuluş Mücadelesi, halkın her alanda zincirlerini kırdığı ve cumhuriyete doğru attığı ilk adımdır. Umudunu kaybetmiş bir halkı yeniden ayağa kaldırma iradesinin dünyanın yüzüne tokat gibi çarpılmasıdır. Yalnızca ulusal bir direniş değil, aynı zamanda evrensel bir özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin habercisidir.
Cumhuriyet, insanlık tarihinin adalet, hukuk, vicdan ve merhamet gibi değerleri kapsayan en gelişmiş yönetim biçimi olarak, topluma hem özgürlük hem de güvence sunar. Cumhuriyet, bir ulusun aydınlık geleceği kucaklaması ve onun temeline insan onurunu, eşitliği, ve toplumsal barışı yerleştirmesidir.
Cumhuriyet, yalnızca bir rejim değil; bir milletin küllerinden yeniden doğuşunun, karanlıktan aydınlığa çıkışının en büyük sembolüdür. Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlülüğüyle halkın özgür iradesine dayanan, esaretten ve geri kalmışlıktan kurtulan bir ulusun inşa ettiği bir düzen…
Bugün dünya üzerinde birçok cumhuriyet rejimi bulunmaktadır. İran’da İslam Cumhuriyeti, Nijerya, Gana, Uganda, Senegal gibi çok sayıda Afrika ülkesi cumhuriyetle yönetiliyor… Ancak bu Cumhuriyetlerin hiçbiri, hukukun üstünlüğü, adalet ve insan hakları bakımından Atatürk Cumhuriyeti ile kıyaslanamaz. Türkiye Cumhuriyeti, adaletin, bilimin ve insan haklarının temel alındığı, halk iradesini esas kabul eden bir sistemin örneğini vermiştir. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değil; toplumun huzur, eşitlik ve özgürlük içinde yaşamasını sağlayan bir medeniyet projesidir.
Bu büyük projeyi inşa eden kadrolar, yalnızca bir bağımsızlık mücadelesinin değil, aynı zamanda bir demokrasi mücadelesinin de mimarlarıdır. Atatürk’ün silah arkadaşı İsmet İnönü, cumhuriyetin köklü değerlerini geleceğe taşıma kararlılığıyla, 1946 yılında çok partili hayata geçişi başlatarak bu cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmıştır.
Halkın bilincine, kültürüne ve geleceğine yön veren köklü bir değişim cumhuriyet ile beraber hayata geçmiştir. Esas zafer, milletin kendi kaderini eline aldığı gün olan cumhuriyetin ilanında hayat bulmuştur.
Cumhuriyetin temelleri, yalnızca bir siyasi devrimle sınırlı kalmamış, aynı zamanda toplumun her alanda kalkınmasını hedeflemiştir. Atatürk’ün vizyonu, sadece yönetim biçimini değiştirmekle yetinmeyip, toplumun geleceğini bilimle, sanatla, tarımla ve sanayiyle donatılmış bir medeniyet projesi olarak şekillendirmeyi amaçlamıştır. Cumhuriyet, yalnızca özgürlüğün değil, aynı zamanda halkın fikren ve kültürel anlamda gelişimini sağlayacak güçlü bir altyapının kurulmasıyla anlam bulmuştur. Bu devrim, bir ulusun kendi ayakları üzerinde durmasını, dünya sahnesinde hak ettiği yeri almasını sağlamaya yönelik bir hareket olmuştur.
Söz konusu ilerici anlayış, özellikle eğitim alanında kendini göstermiştir. Yapılan reformlar, sadece yeni “okul binalarının” açılmasından ibaret olmayıp, halkın zihninde köklü bir dönüşümün başlangıcını simgeler.
Atatürk’ün “Cumhuriyet fazilettir” sözü, sadece bugünü değil, geleceği de inşa edecek erdemli, bilgili ve bilinçli bireyler yetiştirme çabasına işaret eder. Bu bilinçle şekillenen toplumsal yapılar, cumhuriyetin sağlam temeller üzerinde yükselmesini sağlayarak, her dönemde yol gösterici bir değerler bütününe dönüşmüştür.
Cumhuriyetin cesur öğretmenleri, köylerden başlayarak bir ulusun aydınlanmasını sırtlamışlardır. Hasan Âli Yüceller, İsmail Hakkı Tonguçlar, Köy Enstitüleri’yle, en zor şartlarda bile eğitimin gücüne inanmıştır. Yokluktan varlığa dönmek için çalışan adsız kahramanlar, ellerinde hiçbir şey olmasa da halkın içindeki bilgelik ve azimle bu ülkenin geleceğini yeniden inşa edebilmişlerdir. Cumhuriyet’in sarsılmaz önderlerinin yanında, dürüstlükten ve cesaretten ödün vermeyen bir devrimci kadro yer almıştır.
***
Bugün, cumhuriyetin bize miras bıraktığı değerleri ne kadar koruyabildiğimiz ve kazanımları ne ölçüde yaşatabildiğimiz sorusu, zihinlerimizde yankılanıyor. Bir zamanlar sokakları coşkuyla dolduran milli bayramlar, aynı heyecanı ve toplumsal birlikteliği hala taşıyor mu? Cumhuriyetin kazandırdığı ortak ruh, halkın kalbinde hala aynı sıcaklıkla yaşıyor mu?
Cumhuriyet, milletin sadece özgürlüğüne kavuşmasını değil, kendini geliştirme ve ilerleme yolunda attığı en büyük adımdı. Bugün bize düşen en büyük sorumluluk, bu değerleri yalnızca korumak değil, onları daha da güçlendirerek geleceğe taşımaktır. Cumhuriyetin mirasını yaşatmak, onun bize sunduğu erdem ve bilgelikle yarınlara en sağlam köprüleri kurmaktır.
Atatürk’ün miras bıraktığı cumhuriyetin ışıltısını selamlayalım. Halkın iradesiyle kurulmuş özgür, semokratik ve laik bir geleceği selamlayalım. Aklı ve bilimi rehber edinen bir eğitim anlayışını selamlayalım. Sarayın gölgesinden çıkıp, halkın iradesini baş tacı eden o büyük devrimi selamlayalım. Egemenliği kayıtsız şartsız millete, cumhuriyeti “ilelebet payidar kılma” görevini ise herkesten çok gençlere veren o güzel aklı selamlayalım.
“Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek olan sizlersiniz.”
Halkın yerine sarayın iradesinin, liyakatın yerine sadakatin, bilimin yerine dogmatik ezberlerin konmasına izin vermeyelim!
“Cumhuriyet fikren, ilmen, bedenen kuvvetli, ahlaklı ve seciyeli muhafızlar ister.”
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun! Bedeli ne olursa olsun…