SEZGİN TANRIKULU
Dr. Avukat, CHP Diyarbakır Milletvekili
8 yaşındaki Narin Güran, Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Köyü’nde 21 Ağustos günü kaybedildi. Ailesi ve yakınları Narin’in kaybolduğunu bildirdikten sonra arama faaliyetlerine dahil oldu. Narin’in bir çuvala konmuş cenazesinin köyün yakınındaki Eğertutmaz Deresi’nde bulunduğu 8 Eylül gününe kadar; yani 19 gün boyunca aile ve köylüler, korku filmini aratacak düzeyde organize bir manipülasyon ve dezenformasyon süreci yürüttü. Narin Güran’ın kaybolduğu süreç Türkiye kamuoyu, medyası ve siyaseti tarafından olağanüstü bir titizlikle, kaygıyla ve öfkeyle takip edildiği halde olayı aydınlatmakla sorumlu birimlerin inanılmaz ihmalkârlığı yüzünden süreç hiçbir zaman olması gerektiği gibi yönetilmedi.
Her şeyden önce Narin’in kaybolduğu andan itibaren şüpheyle yaklaşılması gereken ailenin birbirleriyle irtibatlarının kesilmesi, telefonlarına el konması, haberleşmelerinin takibi gerekirken, tam tersi yapıldı. Kolluk güçlerinin aileye ve köye olan bu “güveninin” arkasında, söz konusu köyün politik olarak “iktidara” yakınlığı olduğu anlaşılıyor.
Baş şüpheli günlerce köyde dolaştı, arama sürecini yönetti
Narin’in kaybolduğu haberi bana ilk ulaştığı andan beri, Diyarbakır milletvekili ve insan hakları savunucusu olarak, sıklıkla Tavşantepe Köyü’ndeydim. Gözlediğim şuydu: Narin kaybolduktan sonra köyde arama sürecini yönlendiren başlıca isim olan amcası Salim Güran’dı. Ve kendisi cinayetin baş şüphelisi olarak sonradan tutuklandı. Siyasi bağlantıları da sonradan ortaya çıkan Salim Güran, tutuklanana kadar günlerce köyde dolaştı; delilleri karartma ve aileyle, köylülerle ifade ortaklığı sağlama konusunda yeteri kadar zaman elde etti.
Tavşantepe Köyü’ne gidip Narin’in yakınlarıyla görüştüğümde, bir avukat olarak olay mahallini incelediğimde, Narin’in köyün dışından gelenler tarafından kaçırıldığına ilişkin ilk günlerdeki spekülasyonların doğru olmadığı kanaatine hemen vardım ve bu kanaatimi daha ilk anda paylaştım. Bu kanaate kolluk güçlerinin ilk etapta varmamış olması izah edilemeyecek bir ihmalkârlık örneğidir. Oysa köydeki genel suskunluk, ketumluk son derece şüphe uyandırıcıydı. Çok kalabalık olmayan Tavşantepe köylüleri sözde arama faaliyetlerine de iştirak ediyor ve sonradan ortaya çıktığı gibi bu süreci şaşırtıcı bir profesyonellikte manipüle ediyordu.
Sahte ihbarlar, elektrik kesintileri, anız yangınları…
Daha sonra tutuklanan 24 kişinin her biri, aynı zamanda “arama” faaliyetleri içinde yer alıyordu! Dolayısıyla Narin’i arama faaliyetleri ne kadar kapsamlı olursa olsun, daha ilk başta, köylülere ve aileye şüpheyle yaklaşmayan kolluk güçlerinin ihmalkârlığı belirleyici oluyor ve faillerin bu süreci yönetmesine fırsat veriyordu.
Failler, soruşturma sürecini, sahte SIM kartlarından yaptıkları yanlış yönlendirici ihbarlarla, elektrik kesintileriyle, anız yangınlarıyla manipüle etmeye çalıştı. Bölgeyi geniş açıdan gören bir kamera kaydına ise ancak 19’uncu gün bakılabildi. Soruşturma sürecinde deliller açısından tedbirlerin alınmaması, faillerin organize olmasının, delilleri karartmasının, sosyal irtibatlarının engellenmemesi, cinayetin aydınlatılmasını zorlaştıran en önemli unsurlardandı.
Dolayısıyla suçta ortaklaşmış bir aile ve köyün yarattığı dehşet Narin Güran cinayetinin karanlık bir yüzüyken; bu süreci akıl almak, izah edilemez skandallarla yürüten ilgili birimlerin tutumu da diğer karanlık yüzüdür.
Narin’in, ailenin ortak kararıyla öldürüldüğüne dair tezlere şüpheyle yaklaşsam da cinayetin gizlenmesi konusunda ailenin ve köyün ortak kararı olduğu çok açıktır. Bu ortaklığın ifşa edilememesi ise kolluk güçlerinin köylülere ve aileye olan “güveninden” kaynaklanıyor. Narin’in annesi başta olmak üzere yakınlarının medyada gösterdikleri “performansın” kamuoyunu yanıltıcı, manipüle edici sonuçlar doğurması son derece doğalken, kolluk güçlerinin benzer bir pozisyonda olmaları izah edilemez.
Delil karartma konusunda profesyonel gibi davrandılar
Nitekim, Narin’in cesedinin bulunmasından sonra kısmen aralanan sır perdesi hem aileye, hem söz konusu köye, hem de soruşturmayı yürüten birimlere yönelik ciddi bir hayal kırıklığı ve öfkeye sebebiyet vermiştir. Cinayetten sonra ailenin tüm üyelerinin en az iki defa banyo yaptığı, olay mahallini defalarca temizleyip eşyaları yıkadıkları, telefon görüşmelerini ve yazışmalarını sildikleri, hatta bazılarının telefonlarını değiştirdiği sonradan ortaya çıkmıştır. Keza Salim Güran’ın deliller açısından son derece önemli olan otomobili gerektiği gibi aranıp muhafaza altına alınmamıştır.
Aynı şekilde Narin’in cesedinin bulunduğu Eğertutmaz Deresi daha ilk günlerde aranmış, fakat burada herhangi bir bulguya rastlanmamışken; 19 gün sonra cesedin daha önce aranmış bir bölgede bulunması da ihmalkârlığın veya “görmezden gelmenin” boyutlarını ortaya koyuyor. Üzerindeki bulguların ortadan kalkmasını sağlayacak şekilde cesedin günlerce suda bırakılmasının da profesyonel bir bilgiye dayandığı anlaşılıyor. Dolayısıyla, ailenin ve köylülerin tam da bu nedenle cesedin bulunmasını özellikle geciktirdiği, yani cesedin suda uzun süre tutulması halinde delillerin ortadan kalkacağı bilgisine dayanarak süreci manipüle ettiği anlaşılıyor.
Sürecin her yönü, Narin Güran cinayetinin faillerinin ve sonraki sürece iştirak edenlerin sıradan bir köy gibi sır saklamadığı, bunun son derece profesyonel bir biçimde yürüttüğü gerçeğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla bana göre meselenin bu boyutunun da incelenmesi ve başta Salim Güran olmak üzere sanıkların bu tür bilgileri üçüncü kişi veya kişilerden temin edip etmediklerinin araştırılması gerekiyor.
Baştan sona kadar akla yatmayan bir amatörlük
Narin Güran’ın cesedinin bulunması öncesi olduğu gibi, sonrasındaki süreç de bir soruşturma skandalları zinciridir. Zira cesedin bulunmasından önce ve sonra yapılan tutuklamalarda alınan ifadelerin kamuoyuna servis edilmesi de şüphelilerin ve muhtemel faillerin birbirinden haberdar olmasını, kurgulanan senaryonun dışına çıkmaması sonucunu beraberinde getirmiştir. Soruşturmada “gizlilik” kararı verilmiş olduğu halde buna riayet edilmemiş ve delil toplama, ifade alma dahil tüm süreç, olayı daha da karanlığa itecek bir açıklıkta yürütülmüştür.
Ulaşılan soruşturma ve delil toplama teknikleri göz önüne alındığında, Narin Güran soruşturmasının baştan sona kadar akla yatmayan bir amatörlükte, acemilikte yürütüldüğü ve eldeki delil toplama araçlarının gerektiği gibi kullanılmadığı görülüyor. Evet, karşımızda çok sıkı organize olmuş; bir cinayeti saklama konusunda her açıdan profesyonel davranan bir köy ve aile bulunuyor. Fakat bütün ülkenin gözlerinin üstünde olduğu bir olayın bu kadar uzun zaman boyunca aydınlatılamaması ailenin ve köyün ketumluğuyla, hatta “profesyonelliğiyle” ilgili değil, devletin ilgili birimlerinin neredeyse “kasti” denebilecek “amatörlüğü”yle alakalı. Oysa biliyoruz ki, Türkiye’de istihbarat ve kolluk birimleri çok kapalı örgütsel ağları bile çok daha az çabayla ortaya çıkarabiliyor.
Dolayısıyla, Narin Güran cinayeti ve sonraki süreç, aslında Türkiye’de iktidarın doğrudan veya dolaylı olarak yarattığı ahlaki ve kurumsal çöküşe dair bize çok daha kapsamlı bir tartışma yürütülmesi gerektiğini gösteriyor. Fakat; ne yazık ki bu tartışmanın yapılabileceği bir demokratik ortam söz konusu değil. Sivil toplumun, akademinin, kolluk gücünün, idarenin, yargının yozlaştırıldığı, yahut bağımsız hareket edemeyecek düzeye getirildiği bir ülkede ne sorunları gerçek manada ortaya koyabilecek bir mekanizma var ne de bunların tartışılabileceği demokratik bir alan.
Narin Güran cinayeti, bu açıdan Türkiye’nin düşürüldüğü durumun tüm veçhelerine ayna tuttuğu için herkeste ciddi bir travmaya neden oldu. Aile, devlet, toplum, yargı, siyaset ve kolluk gücünün yaşadığı ve yaşattığı tahribat, Narin gibi çocukların yaşam hakkının ihlaline kapıyı aralıyor. Tam da bu nedenle Narin cinayeti başta ebeveynler olmak üzere herkeste büyük bir dehşet duygusu yarattı. O yüzden Narin Güran cinayetinin aydınlatılması ve tüm sorumluların kuşkuya yer bırakılmayacak şekilde ortaya çıkarılarak gereken cezalara çarptırılması hayati önem taşıyor. Bu cinayetin sorumlularının karanlık dehlizlerde kaybolması, benzer trajedilerin her an yaşanabileceğine dair yeni bir kaygı, korku, tedirginlik çağına kapıyı aralayacak.
Bu kapıyı açtırmamak zorundayız.
Narin Güran cinayetinin aydınlatılması ve adaletin tam manasıyla sağlanması mücadelesinden geri durmak, iktidarıyla, muhalefetiyle, toplumuyla, tüm kesimlerin ve güçlerin bu cinayetin sorumluluğunu üstlenmesine, altından kalkılamayacak bir ahlaki yükün altına girmesine neden olur.