Adını duyunca akıllara film kareleri gelse de aslında tangonun o karelerle pek ilgisi yok. Sadece bir dans ve müziğin çok ötesinde anlamları var: Bir yanıyla kültür, bir yanıyla sosyalleşme, bir yanıyla hiç dilini bilmediğin insanlarla tanışmayı, bir yanıyla da kendinle tanışmayı ifade ediyor tango.
Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te 19. yüzyılda göçmen işçilerin yaşadığı sokaklarda doğan tango, o dönem çeşitli nedenlerle yasaklansa da bir şekilde dönüşmüş, büyümüş ve tüm dünyaya yayılmış. Tangonun iki efsane ismi Carlos Gardel ve Julio De Caro, farklı yıllarda olsa 11 Aralık günü dünyaya gelmiş. Arjantinliler de 11 Aralık’ı 1977’den bu yana Ulusal Tango Günü olarak kutluyor. Yaklaşık 12 yıldır dans eden biri olarak ben de tangonun peşinden Buenos Aires’e kadar gittim. Tam da 11 Aralık’ta şehrin ünlü Caminito sokağındaydım. Sokağın adı, ünlü bir tango şarkısından geliyor. Aslında bu Buenos Aires için şaşırılacak bir durum değil, çünkü birçok sokağın, kafenin hatta otobüs ve metro duraklarının ismi tangodan izler taşıyor. Çoğu sokakta ve kafede tango çalıyor.
Dünyanın neresine giderseniz gidin sosyal tango dansçılarının buluştuğu adına “milonga” dediğimiz geceler düzenleniyor. Tangoya başladığımdan ilk günden beri en çok merak ettiğim şey, bu dansın doğduğu şehirlerdeki milonga’lardı. Ve burada bir milonga’ya gidince tangoya neden “sokağın ve halkın” dansı dendiğini anladım: Nostaljik atmosfere sahip yüksek tavanlı mekanlar, 7’den 77’ye toplumun her kesiminden dansçılar, ucuz girişler ve en önemli dans ederken hissedilen o ruh…
Tango yaparken hiç dilini bilmediğiniz bir insanı sarılışından, dansından, müziği dinleyişinden, hareketlerinden tanıyabiliyorsunuz. Ve sadece bir anda buluşup sanki kökleri toprağa aşkla tutunmuş ağaçlar gibi birbirine sarılan o iki ruhu hissedebiliyorsunuz.
Tango, yabancı bir dili öğrenmek gibi; o dili öğrendikten sonra dans ederken kendi cümlelerinle konuşuyorsun. En güzel yanlarından biri hiç bitmiyor oluşu. Yani ne kadar dans ederseniz edin, ne kadar eğitim alırsanız alın, bu doğaçlama dansta öğrenecek tonca bilgi var. Sürekli kendinizi geliştirmeye ve keşfetmeye devam ediyorsunuz. Ben de dünyanın diğer ucundan kalkıp Arjantin’e gelmişken çok iyi tango eğitmenlerinden dersler aldım.
Arjantinli tango eğitmeni 47 yaşındaki Demian Garcia’dan çok şey öğrendim. Garcia ile dans ederken ve eğitim alırken tango ruhunu gerçekten iliklerime kadar hissettim. Buenos Aries’te doğan 36 yaşındaki tango eğitmeni Sol Cerquides’den aldığım özel ders de çok etkileyiciydi. Ders sırasında söyledikleri gerçekten hayatın ta kendisi gibiydi. Aslında tango gerçekten yaşadığınız hayatın küçük bir simülasyonu gibi…
Sol’e tangoya nasıl başladığını sordum. “Annem sayesinde” diyerek şöyle devam etti: “15 yaşındaydım. Bir gün bana, ‘tangoyu denemelisin. Tam sana göre, çok iyi yaparsın’ dedi. İlk tango dersime benimle geldi. Ücretsiz tango kursları veren devlete ait bir mahalle kulübündeydik. O gün tangoya aşık oldum ve yaşamım tangonun etrafında gelişti. Bunun için anneme her zaman teşekkür ederim.”
Tangonun onun için ne ifade ettiğini sorduğumda ise daha derin bir cevap aldım: “Tango yaparken kendimle çok derin ve dürüst bir karşılaşma hissediyorum. Bu kişisel karşılaşmanın başka bir insan aracılığıyla olması harika bir şey. O sarılışın yoğunluğu, melodilerin melankolisi beni tanımlıyor. Tango mu beni buldu yoksa ben mi tangoyu buldum bilmiyorum, çok güzel, çok dürüst, ‘olabildiğim’ ve başkalarıyla paylaşabildiğim bir yer… Sayesinde yaşadığım ve öğrendiğim her şeyin, tanıştığım paha biçilmez insanların yanı sıra tango kafamı, kalbimi ve dünyanın kapılarını açtı. Tango bana hayatımda ‘sahip olduğum’ her şeyin çoğunu verdi. Ona sonsuza dek minnettar olacağım.”
