O sıcacık pide
Pide kuyruklarını ne zaman görsem, çocukluğum gelir aklıma. Çocuktuk. Ve pide kuyruğunda geçen zamanlarımız olmuştu. Mahalle fırınları vardı. O uzun tahtalar ile çekerlerdi pideleri. Yumurtalı
Pide kuyruklarını ne zaman görsem, çocukluğum gelir aklıma. Çocuktuk. Ve pide kuyruğunda geçen zamanlarımız olmuştu. Mahalle fırınları vardı. O uzun tahtalar ile çekerlerdi pideleri. Yumurtalı
Gündem de ağırsa. Vadesi uzunsa. Biraz da kendinden sıkkınsa insan. Herkese oluyor. Sık da oluyor. Nadir de. Bir hiçe yaptığın yolculuk gibi yönetiyorsun zamanı. Ev boş. Yemek boş. İçtiğin su boş. Gittiğin yer. Çalıştığın mekan. Orada karşılaştıkların. Konular. Konuya sebep insanlar. Bir mecalsizlik.
Unutma süreci ile geçici kararlar aldığımız sürecin ortalarında yaşıyoruz. Derin bir boşluk döneminin ardından, yine mutat kavuşmalarımıza bırakıyoruz hayatımızı. Azıcık daha var evet. Ama azıcık.
Hepimizin uzun süre konusu, duygusu olacak deprem. Yaşanılanlar. Yaşanılamayanlar. Hayatlar. Duyduklarımız. Bildiklerimiz ve gördüklerimiz bizimle beraber gelecek. Bu kesin. PEKİ YA İSTANBUL? Depremin yaşanılanlarını an
Şehrin, göreceli kalabalık bir takım yerlerine birileri geliyor. Birileri de gidiyordu. Gözlerim daha çok anneleri görüyordu. Küçük çocuklarının elini tutuyor, büyük çocuklarının kulaklarına öğütleri sıralıyorlardı.
Bağıra çağıra yaptığı telefon konuşmasına, bir anlamda herkesi davet eden insanlarla karşılaşmışsınızdır sanırım. Bu mecburi katılım içinde duygudan duyguya geçiş yaparken, her misafir birbirini süzer. Ve hikaye başlar. Mikrofon yoktur.
Pide kuyruklarını ne zaman görsem, çocukluğum gelir aklıma. Çocuktuk. Ve pide kuyruğunda geçen zamanlarımız olmuştu. Mahalle fırınları vardı. O uzun tahtalar ile çekerlerdi pideleri. Yumurtalı
Gündem de ağırsa. Vadesi uzunsa. Biraz da kendinden sıkkınsa insan. Herkese oluyor. Sık da oluyor. Nadir de. Bir hiçe yaptığın yolculuk gibi yönetiyorsun zamanı. Ev boş. Yemek boş. İçtiğin su boş. Gittiğin yer. Çalıştığın mekan. Orada karşılaştıkların. Konular. Konuya sebep insanlar. Bir mecalsizlik.
Unutma süreci ile geçici kararlar aldığımız sürecin ortalarında yaşıyoruz. Derin bir boşluk döneminin ardından, yine mutat kavuşmalarımıza bırakıyoruz hayatımızı. Azıcık daha var evet. Ama azıcık.
Hepimizin uzun süre konusu, duygusu olacak deprem. Yaşanılanlar. Yaşanılamayanlar. Hayatlar. Duyduklarımız. Bildiklerimiz ve gördüklerimiz bizimle beraber gelecek. Bu kesin. PEKİ YA İSTANBUL? Depremin yaşanılanlarını an
Şehrin, göreceli kalabalık bir takım yerlerine birileri geliyor. Birileri de gidiyordu. Gözlerim daha çok anneleri görüyordu. Küçük çocuklarının elini tutuyor, büyük çocuklarının kulaklarına öğütleri sıralıyorlardı.
Bağıra çağıra yaptığı telefon konuşmasına, bir anlamda herkesi davet eden insanlarla karşılaşmışsınızdır sanırım. Bu mecburi katılım içinde duygudan duyguya geçiş yaparken, her misafir birbirini süzer. Ve hikaye başlar. Mikrofon yoktur.
© 2023 İstanbul'dan Dünyaya Bakış - Tüm hakları saklıdır.